19 Ekim 2007 Cuma

Kokulu Sinek (bit arslanları)

Kokulu Sinekler genellikle bit arslanları (Chrysopidae) ailesi üyeleri bütün dünyaya dağılmışlardır ve her yerdekiler aşağı yukarı birbirine benzer. 425 kadar türleri sayılmıştır.
Bütün türlerin sayısız toplardamarlar tarafından ağ gibi katedilmiş oval kanatları vardır. Çoğu yeşil kanatlı olmakla beraber, sarıları, esmerleri, kahverengileri de vardır. Hepsi pırıl pırıl ve saydamdır. Yunancadaki altın ve göz anlamındaki kelimelerden alınma Chrysopidae bilimsel adı, aileye, ergin üyelerin iri, petek tipinde ve aralıklı olan altın renkli gözlerinden dolayı verilmiştir. Bit arslanı adı aslında, bitki bitleriyle ve başka böceklerle beslenen larvalara aittir.


Kokulu Sinek Anne ve Bebekleri:


Bütün türlerin âdetleri genellikle aynıdır. Yumurtaları hazır olunca, anne elverişli bir yaprak yüzeyinin üzerinde durarak bir salgı döker. Bu salgı havaya değer değmez derhal sertleşerek kıümsı bir sap meydana getirir. Anne, bu sapm tepesine bir tek yumurta oturtur. Sonra bir başka yumurta için başka bir sap vücude getirir ve yaprağın üzerine bir sürü yumurta dizilinceye kadar aynı işe devam eder.
Bu sap yapımından gaye, başka böceklerin yumurtaları yemesini ve ilk yumurtadan çıkanların arta kalan yumurtaları yemelerini önlemektir. Yavru bit arslanları'nı iş başında gördüğünüz takdirde, ikinci ihtimali daha kuvvetli bulacaksınız. Larvaların hayatta tek gayesi, karşılarına ilk çıkan cisme çenelerini saplamak olarak gözükür. Bu yapışkan ve dikenli minik canavarların, ağaç üzerinden aşağıdan geçen insanların ensesine atıldıkları bile olur. Isırıkları insanın saatlerce canını yakar.


Kokulu Sinek Böceklerin En Pisboğazıdır:


Larvalar, düzinelercesini yiyip yuttukları bitki bitleriyle beslenirler. Çenelerinin içindeki oluklar kanalıyle bitlerin suyunu emer, sonra leşlerini atarlar. Üzerinde bulundukları dalta ki bitten temizleninceye kadar bu ziyafete ara vermezler. Hiç bir böcek bu bit arslanları kadar pisboğaz değildir.
Bit arslanı büyüyünce kendine kaba bir koza örer ve ancak kanatlı bir ergin olarak dünya yüzüne çıkmaya hazır oluncaya kadar bunun içinde kalır. Ailenin gerek erginleri, gerekse larvaları ellenince kolay uçmayan, tatsız bir koku salıverirler. Bundan ötürü de bazen kokulu sinek diye adlandırılırlar.

Sinekler

Kara Sinekler
Yağmur yağmadan önce sineklerin çılgına dönüp insanları fena halde ısırdıklarına herkes dikkat etmiştir. Fakat dikkatle gözden geçirilecek olurlarsa, bilhassa ayak bileklerine, boyuna ve ellere saldıran bu afetlerin ev sinekleri olmadığı görülür. Vücutları dahasa, karınları daha yuvarlaktır. Üstelik ev sineğinin enli ve törpümsü tertiplerinin yerine, uzun ve delici bir ız parçaları vardır. Bu sinekler meşhur, karasinekler'dir. Duvarların üzerinde baş yukarı olarak durmaları bakımından da, baş aşağı duran ev sinekleri'nden ayırt edilirler. Her iki eşeyleri de kan emicidir. Evcil ve yabani hayvanlar bu karasineklerin yüzünden çok sıkıntı çekerler. Çöplüklerde, lâğımlardasa zamanda üreyip bütün civara dağılırlar, çeşitli hastalıklara yol acarlar.
Turna Sinekleri

Turna Sineklerinin bazen yüzlercesi, sıcak yaz günlerinde bataklıkların ve başka durgun suların üzerinde akşama kadar yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya doğru dans ederken görülebilirler. Dans edenlerin çoğu erkek olduğuna göre, dansın, kendilerini kıyıdan seyreden dişilere beğendirmek için erkeklerin başvurduğu bir nevi flört olduğu anlaşılıyor.
Turna sinekleri (Tipulidae) uzun ve ince kanatlarıyle vücutlarından ve bilhassa çok uzun bacaklarından tanınırlar. Genellikle zayıf uçuculardır. Uçuş esnasında ikinci ve üçüncü bacak çiftleri arkalarında sürüklenir, birinci bacak çiftleri ise öndevrılmış durumdadır. Bu garip uçuş tarzları da derhal tanınmalarına yardım eder.
Öbür böceklerdekinden farklı olarak, turna sinekleri'nin tropikal bölgelerde yaşayanları soğuk iklimlerdekilerden daha ufaktır. Bir istisna, Kuzey Kanada gibi soğuk bölgelerde ve yükseklerde yaşayan kar sineği'dir. Bu tür sadece 5 milimetre uzunluğundadır.
Nispetencak ve mutedil iklimler, gerçekten iri turna sinekleri barındırırlar. En büyükleri Çin ile Avustralya'da bulunur. Bunlar, bacaklarını açtıkları zaman küçük bir tabağın içini kaplayabilirler. Görünüş bakımından, dev sivrisineklere benzerler.
Turna sinekleri Allahtan insanı ısırmazlar. Fakat bazıları ekinlerle beslendikleri için zararlıdırlar. Çoğu bataklık alanlardaki bitkilerle yetinir.
Silindir biçimindeki larvaların vücut örtüsü o kadar serttir ki, bunlara çok kere «deri - ceket» denilir. Birçoğu bataklıklardakiçürüyen bitkilerin, ya da sık ve rutubetli ormanların humusunun içinde yaşarlar. Suda yaşayanları da vardır.

Oyucu Sinek, dişilerinin karnı, yumurtaların canlı bitkilerin içine yerleştirilmesine yarıyan bölütlü ve uzun bir yumurtlama borusuyle son bulur.

Geçmişin Devirlerdeki Dev Ejder Sinekleri:


«Odonata» takımının çok eski bir geçmişi vardır: Karbon Devrine dayanır. O çağda belki daha çok türü olan kalabalık bir takımdı. Üyelerinden bazılarının o vakitler pek büyük olduğu bir gerçektir. Bir ejder sineği fosilinin ılmış kanatlarının eni 72 - 73 santimdi. Bu tür belki de o günlerin dev böcekleri'yle besleniyordu.

Ağır Lori

Ağır lori veya öbür adıyla gri lori , ince Ari'yle kıyaslanınca sümüklüböcek kadar hareketsizdir. Gayet ölçülü ve insanı çıldırtacak kadar acelesiz adımlarla yürür. Yatay dallar boyunca, tembel hayvan gibi tepesi aşağı ilerler. Bu hayvan Filîpinler'de, Doğu Hint Adalarında ve Güney Asya'nın sıcak bölgelerinde yaşar.
Mahcup kedi: Bengalliler bu ağır hayvanı mahcup kedi diye adlandırmışlardır. Akrabası maymunun bazı utangaç hareketlerine bu hayvanda da rastlanır. Meselâ, sık sık elleriyle yüzünü örter. Yerliler, onun ikide bir hayalet gördüğü için bu şekilde hareket ettiğini söylerler. İnce lori'nin ikisi büyüklüğünde ve gürbüz yapılıdır. Yünümsü ve sık tüylü baş kısmında koyu kahverengi işaretler bulunur. Kuyruğu hemen hemen yok gibidir. Gözlerinin büyüklüğü, geceleyin avlanan bir hayvan olması itibariyle normaldir.
Ağır lori, gündüzün top olarak uyur. Başı ile elleri, baldırlarının arasındaki kürkün içine gömülmüştür. Ortalık kararırken canlanır ve ağaçların arasında kendine böcek, meyva ve mevsiminde kuş yumurtası aramaya çıkar. Pek ender olarak yere iner. Garip sallantılı bir yürüyüşü vardır.
Önce emniyet: Ağır lori, avını sessiz sedasız takip eder. Etli bir güveye, kınkanatlıya, yahut çekirgeye yeteri kadar yaklaşınca, art ayaklarının üzerine dikilir ve bahtsız böceğin üzerine çullanarak onu parmaklarının arasında hapseder. Bu arada art ayaklariyle bir dala sıkı sıkı yapışmış olmaya dikkat eder. Başparmağının çok iri olması, cisimlere tutunmasını kolaylaştırır.
Ağır loriye birçok garip kuvvetler yaklaştırılmaktadır.Kendi vatanındaki insanların hayatındaki her olay üzerinde tesiri olduguna inanılır.Mesela suçlu bulunarak yakalanan Malayalı bir yerli, bir düşmanının, evinin eşiği altına lori'nin bir parçasını gömmek suretiyle kendisini bu suçu işlemeye sürüklediğini iddia eder. Malayalılar'a sorarsanız, lori'nin kürkünde iyileştirici özellikler olduğunu ve içinde diri loriler bulunan bir geminin fırtınadan kurtulamayacağını söyleyeceklerdir. Buna karşılık Birmanyahlar, bu hayvanın ısırığının zehirli olduğuna inanırlar.

18 Ekim 2007 Perşembe

Ağaçkakanlar


AĞAÇKAKANLAR» (Piciformes), alt-takımına giren kuşlar tırmanıcı ve oyuncudur. Hepsinin ayaklarının iki parmağı arkaya, ikisi ise öne kıvrılmıştır. Bu tertip, asıl ağaçkakanların ağaçlara tırmanlarma yardımcıdır. Alt-takımını öbür kuşlarının da az çok benzer âdetleri varsa da, tırmanmada ve tahtayı oymada asıl ağaçkakan kadar usta değillerdir. Alt-takımın en iyi bilinen ailesi ağaç-kakangiller dünyanın, Avustralya ile Gine dışındaki hemen her yerinde bulunurlar. Parlak - kuşgillerden jakamar'lar ve sakallı guguklar, ayrıca tukan'lar Amerika'nın tropikal kuşaklarında yaşarlar. Bal gugukları ve sakallı kuşlar da tropikal kuşak kuşlarıdır, birinciler Afrika ile Asya'da, ikinciler hem Eski Dünya'da, hem de Yeni Dünyada yaşarlar.
Ağaçkakanlar alt-takımına giren kuşlar bir ağaç kovuğuna, bazen de toprağın içine beyaz yumurtalar yumutlarlar. Genel olarak yuva odacığını kendileri kazarlar. Yalnız bal guguklarının asalaklık huyları vardır: Yumurtalarını başka kuşların, özellikle akrabaları sakallı kuşların yuva odacığına yumurtlarlar. Tukan' larla sakallı kuşlar genel olarak parlak renklidirler, ağaçkaıkangillerle jakamar'lar bu bakımdan onlardan geridedirler, sakallı guguklarla bal gugukları ise düz kahverengi veya gri renklidirler, arada sırada sırtlarında sarılık bulunur.

SİYAH AĞAÇKAKAN
(Pîcus martius)


«Siyah ağaçkakan» in rengi mat bir siyahtır. Yalnız başının tepesinde al renkli bir leke bulunur. Bu, erkeklerde bütün tepeyi kaplamasına karşılık, dişilerde başın arkasında bir lekeden ibaret kalır. Avrupa İle Asya'da 38 ve 60 derece kuzey enlemleri arasında yaşayan siyah ağaçkakanın uzunluğu 47-50 santimdir.Şen, ürkek ve kuvvetli bir kuştur. Çak da faal olup bölgesinde
devamlı yer değiştirir. Bu, birkaç dakikanın içinde değişik köşelerden kulağa gelen .sesinden de bellidir. Yavruyken yuvadan alman siyah ağaçkakanların bir dereceye kadar evcilleştirilebildiği görülmüştür.
Kuzey Amerika'daki «fildişi gagalı ağaçkakan» (Campophilus principalis), siyah ağaçkakandan daha iri ve daha kuvvetlidir. Uzunluğu 55 santimi bulur. Adını, fildişi kadar beyaz muazzam gagasından alır. Son yıllarda ormanlardan fazlaea ağaç kesilmesi nüfusunu azaltmıştır. Akrabası fildişi gagalı ağaçkakanlara Küba ile Meksika'da rastlanmaktaysa da, bunların sayılarında da azalma olmuştur.
Kuzey Amerika'nın en iri ağaçkakanı «tepeli ağaçkakan» veya öbür adıyla «kütük horozu» dur (Dryocopus pileatus). Alev rengindeki tacı ve siyahlı beyazlı tüyleriyle pek gösterişli bir hali olan bu ağaçkakan kargadan az küçüktür. Ağaçların özüne rağbet eden bazı karınca türlerine ulaşmak için, odunun sert tabakalarında 5 - 8 santimlik delikler açmak zorunda kalır. Ağaçkakanların çoğunluğu gibi bu tür de göçücü değildir. Kışı geçirmek içlin kendine büyük bir ağaçta bir oda oyar.
Ağaçkakanların çoğu böceklerle beslenirlerse de, yemiş ve fındık da yerler. «Kaliforniya ağaçkakanı» veya öbür adıykt «meşe palamudu ağaçkakanı» (Melanerpes formicivorus), ağaç gövdelerinde uzun diziler halinde sığ delikler oyar. Bu deliklerin heıs birine, ileride yiyecek kıt olduğu zaman yiyeceği bir palamut sıkıştırır.
Uçan böcekleri havada yakalamak ağaçkakanlarda beklenmedik bir besleniş tarzıdır. Birleşik Amerikanın ortası ile doğusundaki «kırmızı kafalı orman ağaçkakanı» (Melanerpes erythrocephalus), çok kere bir telefon direğinden veya başka bir açık tünekten iri uçar böceklerin üzerine atılır. Bu güzel ağaçkakanın siyah ve beyaz tüyleri, Kaşının kırmızılığına büsbütün çarpıcı bir hava verir.
Bir de «ağaç özü emen ağaçkakan» (Spyrapicus) vardır. Bunlar ilkbaharda ağaçların kabuklarında uzun diziler halinde delikler açar, sonra tekrar buraya dönerek bu yaradan sızan özü içerler. Bu suretle meyva ağaçlarına çok kere büyük zararları dokunur.

YEŞİL AĞAÇKAKAN
(Gecinus viridis)


«Yeşil ağaçkakan», tepe, ense ve ağzm köşesindeki bir leke kırmızı, sırt yeşil, kanatlar kahverengimsi, üst kanat tüyleri zeytuni sarı, boynun yanları ve karnı sarı yeşilimsi beyazdır. Uzunluğu 30-31 santimdir. Yeşil ağaçkakan, ailesinin en yaygın üyelerindendir. Avrupa'da, İspanya ile Kuzey Rusya tunduralarının dışında hemen her yerde rastlanır. Ayrıca İran ile Anadolu'da da görülür.

ALACA AĞAÇKAKANLAR


Orta irilikteki ve ufak türlerdendir ve nispeten derli toplu yapılıdır. «Büyük alaca ağaçkakan» (Dendrocopus majör), bu grubun en iyi bilinen üyesidir. Bu türün başı ile sırtı siyah, karnı ile gerdanı krem rengidir. Kanatlarında enine beş beyaz şerit göze çarpar. Kanatlarının altı ve kuyruk sokumu parlak kırmızıdır. Erkeğin basındaki parlak kırmızı leke dişide yoktur. Bütün Avrupa ile Sibirya, Kanarya adaları ve Anadoluda çok iyi bilinen bu ağaçkakanın yurdudur. Uzunluğu 23 - 25 santimdir. Küçük alaca ağaçkakan (Dendrocopus minör) Avrupa ağaçkakanlarının cücesi ve ailesinin en küçüklerinden biridir. Büyük alaca ağaçkakanın bulunduğu bölgelerden başka Azör adalarında ve Kuzey Batı Afrika ormanlarında da görülür. Uzunluğu 16 santimdir.

Ağaç Soreksi

Ağaç Soreksleri


Gece olunca ağaç soreksi, ağaçların en yüksek dalında yosundan derme çatma yapılmış bir huvaya, bir bambu oyuğuna, yahut da yerdeki bir deliğin içine çekilir. Bu hayvan yabancılardan hoşlanmaz ve kendi alanına giren başka bir soreksle ölesiye boğuşur. Kızdığı zaman, gitgide uzayan tiz çığlıklar atar. Hayatından memnun olduğu zaman da bu duygusunu titrek ıslıklarla anlatır.
Ağaç soreksi, oldukça münvezi bir hayvansa da, birleşen çiftler yılın bir kısmını bir arada geçirirler. Bazen erkek soreks yavruların büyütülmesine de yardıma olur. Dişi, yılın aralık ayı dışındaki herhangi bir mevsiminde bir veya iki yavru doğurur. Bazı türlerin daha da fazla yavrusu olur. Dişinin meme başlarının sayısı da iki ile altı arasında oynar.

Evcil Ağaç Soreksleri

Kafes içine hapsedilen hayvan uzun zaman yaşamaz. Beri yandan yavruyken ele geçirilip evde büyütülürse, fazla ellenmeyi sevmemekle beraber, mükemmel bir evcil hayvan olur.
Evcil ağaç soreksi, yemek zamanında sofraya gelerek, kendisine de yemeklerden hisse verilmesini ister ve kendisine bakan kimselere bir dereceye kadar bağlılık da gösterir. Eve bir yabancı geldiği vakit ise, huzursuzluğunu tuhaf tuhaf sesler çıkarmak suretiyle belirtir. Bahçede başı boş bırakılsa bile kaçmaya yeltenmez.
Tipik ağaç soreksi, grimsi veya zeytuni renkliyse de, sarı ile siyah veya sarı ile kızıl kahverengi karışımları da vardır. Uzunlukları 15-20 santim kadardır. Kuyrukları bundan biraz daha kısadır. Ağaç soreksi ailesinin altı çeşidi vardır. Grupun en küçüğü olan, "gemli ağaç soreksi" küçük bir fare büyüklüğündedir. En büyük üye olan "Borneo ağaç soreksi"nin vücudu ise 22-23 santim uzunluğundadır.
Ailenin en garip üyesi Borneo, Su-matra ile Malaya Yarunadası'nın yerlisi olan, "tüy kuyruklu ağaç soreksi"dir. Bu hayvanın kuyruğu, tıpkı kuşların kuyruk tüylerine benziyen uzun ve sert kıllarla son bulmaktadır.
Zooloji bilginleri eskiden ağaç soreksleri'ni, diğer sorekslerle birlikte böcekçil hayvanlar sınıfına dahil ederlerdi. Fakat sonradan bu hayvanın maymungülerin en eski bir tipini temsil ettiğinin keşfedilmesiyle bu hata düzeltildi.

Ağaç sincabı


AĞAÇ SİNCABI (Sciurus)


Ağaç sincabı , tıpkı tavşan ve tilki gibi, çocukların masal kitaplarına giren hayvanlardandır. Erkek, kadın ve çocuk herkes, sincabın gür ve uzun kuyruğu ile ceviz istif etmek huyunu bilir. Sincabın sinirli hareketleri, hızla kaçması ve birden insanın karşısına çıkıp, göz açıp kapayıncaya kadar ortadan kaybolmaması huyları meşhurdur. Bundan ötürü İskandinav efsanelerinde bu hayvan, dünyada olan bitenlerin haberini uzak ülkelerdeki hayvanlara taşıyan, tanrıların habercisi diye anılır.
Bütün gerçek ağaç sincapları'nın gösterişli bir kuyrukları vardır. Bazılarınınki ise harikulade güzeldir. Sincap da bu organıyla iftihar eder ve onu bakımlı tutmayı vazife bilir. Bütün güzelliğine rağmen, kuyruğu sincap için sadece bir süs değildir. Daldan dala atlayan hayvanın dengesini korur ve düzenler.


Akıllara durgunluk verici bîr atlama şampiyonu:

Bir sincabın sallanan bir daldan ötekine atlayabilmesi ve mesafe ayarlamasında asla yanılmaması gerçekten bir mucizedir. Uzaklığı kendinde hesapladıktan sonra, ayaklarını öne uzatarak, vücudunu yassıltarak ve kuyruğunu dümen gibi arkasında dimdik tutarak üeri atılır.
Bir sincabın hedefini şaşırdığı görülmemiştir. Bununla beraber bu kitabın yazan, bir kızıl sincabın, üzerine atladığı çürük dalla birlikte yere inişini hatırlıyor. Hayvancık kendini toparladıktan sonra, izzetinefsinin kırılmasını, bir hiddet gösterisinde bulunarak ve herkesi azarlayarak unutmaya çalışmıştı.
Bütün sincaplar aynı şekilde ağaca tırmanmazlarsa da, genellikle dörtnala olarak tarif edebileceğimiz bir şekilde ağaçlara çıkarlar. Sincap inişte daha ihtiyatlıdır. Baş önde olmak üzere yol alır ve ayaklarını tek tek ileri atar.


İstifçi bir hayvan:

Ağaç sincapları gündüzleri hareketlidirler. Fındık, tohum, meyva gibi bitki çeşitlerini depo ederler. Depo yerleri genellikle birden fazladır. Bunun için ağaçlardaki ve yerdeki oyuklardan yahut kütüklerle kayaların altından faydalanırlar. Yerden tasarruf etmek için kuru meyvaların kabuğunu kırar ve içinden fmdıgı veya cevizi çıkarıp saklarlar.
Sincap, kilerlerinin yolunu bulmak İçin hafızasından faydalanırsa da, koku alma duygusu da keskindir. Mamafih gizlediği yiyeceklerin bir kısmım tekrar bulamadığına göre, dünyanın bitki örtüsünün zenginleşmesine büyük faydası dokunur. Ormanda her sincap çiftinin kendine ayrılmış bir alanı vardır. Genellikle bu çift, 200 metre kareyi bulan alanı, komşularından şiddetle korur.


Yavru sincaplar:

Kuzey ılımlı ve soğuk bölgelerde birçok sincaplar kışın en soğuk kısmında uyurlarsa da, gerçek manada kış uykusuna yatmazlar. Ekseriya şubat ayında çiftleşirler; yavrular da martta veya nisanda dünyaya gelir.
Yavrular önceleri kürksüz, kör ve âcizdirler. Gözleri açılıncaya ve vücutları kürkle örtülünceye kadar beş hafta geçer. Genç sincaplar görmeye başlar başlamaz ilkbahar güneşine çıkarlar. Katı besinleri yiyebilecek kadar büyüyünce pislenen inlerini terk ederek ağaçlara göç ederler.
Ağaç sincaplarına en çok Orta Amerika ile Meksika'da rastlanırsa da, Kuzey ile Güney Amerika'da da epey çeşitleri vardır. Rusya ve Sibirya dahil Avrupa'da ise, Avrupa çam sincabı denilen bir tek türe rastlanılır.

Doğu dev sincabı, asya'nın en büyük ağaç sincabı ve gerçekten de sincapların devidir. Bazı türlerin uzunluğu 90 santimi geçer.
Doğu dev sincabı , öbür adıyla ağaç köpeği , yalnız gündüzleri hareket halinde olup sık ormanlarda yüksek ağaçların üzerinde barınır. En hareketli zamanı güneşin doğması ile sabahın dokuzu ve öğleden sonra dört ile güneşin batması arasındaki saatlerdir. Son derece hızlı ve çeviktir. Korkunca çok daha hızlanır. Bir ağaçtan ötekine atlarken 6 metrelik uzaklığı aşabilir.
Doğunun bu devi, günün sıcak saatlerinde yüksek bir ağacın küçük dallarının üzerindeki yuvasında tembel tembel dinlenir. Hayvanın, bunun Ribi yeşil yapraklarla astarlanmış birçok yuvası vardır Arkadaş canlısı bir hayvun olmadığı için ya tek, ya ila çift olarak yaşar. Sesi, sabahın erken saatlerinde sık sık
tekrarladığı tiz ve gürültülü bir gıdaklamaya benzer, öbür hayvan seslerinden kolayca ayırt edilen bir sestir.
Dev sincabın çiftleşme âdetleri hakkında fazla bir şey bilmiyoruz. Yalnız bir batında tek yavru doğurması muhtemeldir. Küçük olarak ele geçen yavrular evcilleştirilebilirler. Bunlardan biri esaret hayatında on altı yıl yaşamıştı.

Tilki sincap , Kuzey Amerika'nın doğusunun en iri ağaç sincabıdır. Görünüş itibariyle gri sincaba benzerse de, daha iyi olması ve kır kürkünün turuncu, yahut kahvemsi tonu dolayısıyla ondan ayrılır. İsmini tilkimsi, iri yüzüne borçludur.
Sayısı gitgide azalan bu hayvan seyrek ormanlara rağbet eder. İriliğinden ötürü ağaçların üzerinde pek çevik değilse de, yerde hızlı bir koşucudur. Birçok tilki sincap'ın aynı alanın sınırları içinde bir arada yaşamaları mümkündür. Birbirlerini umursamazlar bile. İhtiyar erkekler ise yalnızlığı tercih ederler.


Geç kalkar:

Sincaplar genel olarak sabahın erken saatlerinde harekete geçerler, fakat tilki sincap onlardan farklıdır. Bu hayvan öğleye kadar yuvasından kıpırdamaz. Yuvası genellikle bir ağaç kovuğudur. Yazın ise kürü yapraklardan ve küçük dallardan kendine bir sürü yuva yapar. Yiyecek depo eden sin caplardan olan tilki sincap, yerdeki küçük deliklere fındık, fıstık gizler Aynı zamanda böcek, ağaç kabusu, böğürtlen, bitki özü ve tohumları da yer.


Çiftleşme ve annelik:

Çiftleşme mevsimi, erkeklerin sık sık tekrarlanan havlamaya benzer bir ses çıkardıkları ocak ayında başlar. Yavrular bundan bir buçuk ay sonra bir ağaç
ağaç kovuğunda, yahut annelerinin yapraklarla ördüğü bir yuvada dünyaya gözlerini açarlar. Sayıları beş olan yavrular doğuşta 20-25 gram ağırlığında çıplak, pembemsi ve âciz yaratıklardır. İki hafta sonra hafiften kürklenmeye başlarlarsa da, gözleri ancak bir ay sonra açılır. Uzun zaman bebek olarak kalırlar. Dişi sincap, Allahtan iyi bir annedir. Yavrularını yanından ayırmaz ve onları dişlerinin arasında tek tek her yere taşır. Sekiz haftalık sincap katı yiyecekler yemeye başlar, hayatının yetmişinci gününde ise dişleriyle fındık ve ceviz kırabilecek hale gelir. Bundan bir zaman sonra da hayata atılır.
Eldeki bilgilerden anlaşıldığına göre, erkek ve dişi tilki sincap , ömürleri boyunca bir arada kalırlar. Fakat aileyi yetiştirmek zamanı gelince, erkek tek basına bir yere çekilir ve yavrular kendi başlarına buyruk oluncaya kadar eşinin yanına dönmez.
Yetişkin tilki sincap, bir kilo ağırlığında ve genel olarak 60 santim uzunluğundadır. Ortalama ömrü altı, yedi yılsa da, düşmanı olan atmacalar, baykuşlar, tilkiler, küçük ayıgiller ve insanlar yüzünden bu süre boyunca pek azı yaşar.


Doğu Asya ve Pasifik Adaları Ağaç Sincapları


HİNDİSTAN PALMİYE SİNCABI
(Funambulus)
Hindistan'ın en çok sevilen sincabıdır. Ufaklığından ve sırtında ensesiyle butlan arasındaki üç beyaz çizgiden tanınır.
Hindistan palmiye sincabı , ekseriya korularla bahçelerde bulunur, bazen evler de girer. Arada sırada palmiye ağaçlarının üzerinde görülürse de, mutlaka onları tercih etmez.
Bu sincabın hareketleri hızlı ve silkintüi gibidir. Ağaçların üzerinde son derece çevik olup, daldan dala atlarken, her atlayışta 1,5 metrelik yol alır. Dişi, ağaç dallarının üzerinde otlarla çalı çırpıdan meydana getirdiği yuvasında iki ilâ dört yavru doğurur.
Palmiye sincabı fındık, tohum ve meyva gibi besinler yer. Çok kere yerde timalya denilen bazı kuşlarla bir arada karnını doyurduğu görülür. Sincaplarla bu kuşlar gayet iyi geçinirler. Palmiye sincabı*nın sesi de tizdir ve kuşlarınkini andırır.
İnsana kolay ahşan palmiye sincabı, sevimli bir evcil hayvan olabilir. Karnını doyururken art ayaklarının üzerinde oturup yiyeceğim ön ayaklarıyla ağzına götürmesi pek hoşa giden bir manzaradır.



YERİ SEVEN AĞAÇ SİNCABI


Afrika'nın bütün ağaç sincapları vakitlerini yalnız ağaçların üzerinde geçirmezler. Meselâ, çalı sincabı (Paraxerus), çok kere yerde avlanır. Bu kemirici hayvanın gerek irilik, gerek renk kompozisyonu bakımından farklı türleri vardır. Doğu ve Güney Afrika'da yasayan bu ağaç sincabı çizgili, beyaz yanlı, kırmızı karınlı veya sadece zeytuni kahverengi olabilir.


Avrupa ve Kuzey Asya Ağaç Sincapları


AVRUPA ÇAM SİNCABI
(Sciurus vulgaris)


Avrupa çam sincabı çam ağaçlarıyla, yesil kalan ormanlarda yaşar. Göz alıeı renklerde olmamakla beraber, bu hayvancık sincap ailesinin en güzel üyelerinden biridir. Dik kulaklarının üzerindeki uzun kıl kümeleri ve koca bir kavis çeviren kalın tüylü kuyruğuyia zarif bir görünüşü vardır.
Çam sincabı , Avrupa ormanlarında kalan tek tük yabani hayvanlardan biridir. Çamların loşluğunda derhal göze çarpan kızıl renkli kürkü, bu ormanların renk yeknesaklığını giderir. Bu kızıl tüylü, ufak sinabın düşmüş sonbahar yapraklariyle oynamasını seyretmek, insanı gerçekten oyalar ve eğlendirir.


Kürkünü değiştirir:

Çam sincabı, ağaçların üzerindeyken gözü aldatarak, olduğundan iriymig hissini uyandırır. İri bir erkeğin baş ve vücut uzunluğu 20 santimi geçmez; dişinin uzunluğu ise sadece 16 santim civarındadır. O harika tüylü kuyruk ise her iki cinste 17 -18 santimdir.
Avrupa'da hayvanın rengi mevsimine göre değişir. Sincap ekimde grimsi kahverenginde uzun tüylü kış urbasına bürünür. Mayısta bu sık ve uzun tüyler dökülerek yerlerine daha kısa ve daha kızıl olan yenileri çıkar. Fakat hayvanın kulaklarının ucundaki kıl demetleri sonbaharda yenileninceye kadar yerlerinde kalırlar.


Bir dişi uğruna dövüşen sincaplar:

Avrupa çam sincabı, yılda bir kere, mart ayında çiftlegir. Bu devrede erkekler tıpkı horoz gibi dövüşürler. Sarmaş dolaş olarak yerlerde yuvarlanır, birbirlerini tırmıklar ve ısırırlar. Fakat ayrılır ayrılmaz, gene kaçan dişinin peşine düşerler.


Yavrular nasıl bakım görür:

Çalı çırpı ve yosundan meydana gelen ve İçi ağaç kabuklarıyla astarlanan yuvayı erkekle dişi bir arada yaparlar. Bir ağacın en üst küçük dallarında bulunan bu yuvanın kar-ganınkine benzerse de, tepesi örtülü ve kapısı yandadır.
Bir batında genellikle üç veya dört yavru dünyaya gelir. Bunlar önceleri çıplak, kör ve âciz durumdadırlar.Fakat çam sincabı iyi bir annedir. En ufak bir tehlike karşısında heyecanlanarak yavrularım tek tek başka bir ağacın üzerindeki daha emin bir yuvaya taşır.


Müsrif bir hayvan:

Çam sincabı, fıstık, kestane, fındık, mantar gibi yiyeceklere çok düşkündür. Yerine göre çiçekleri de koparıp yer. Tlpkı resimlerdeki gibi art ayaklarının üzerinde oturarak fındığı ön ayaklarının arasında tutar.
Ne yazık ki bu sevimli hayvanın zararlı tarafları da vardır. Kuş yumurtasına bayılır ve ilkbaharları kuş yuvalarına baskın yaparak yavruları bile midesine indirir. Ekim ve kasım aylarında ise kilerini olgun fındıklarla, tohumlarla ve güneşte kurutulmuş mantarlarla doldurarak kışın gelmesini bekler.
Bu sincap sudan korkmaz, hatta birkaç yüz metreyi yorulmadan yüzebilir. Mamafih nehirleri, üzerlerindeki köprülerden geçerek aşmayı tercih eder.
Çam sincabı, çok kere koca bir ağaçtaki fıstıkların hepsini yerlere saçtığı halde, bunlardan sadece bir, iki tane yiyerek geçer, gider.
Avrupa ile Kuzey Asya'da ağaç sincabı ailesinin tek temsilcisi olan çam sincabı'nm vatanı, Avrupa'nın Atlantik kıyısı ile Sibirya'nın Pasifik kıyısı arasındaki ormanlardır. Çam sincabının bölgesinde bazen ağaçlarda yaşayan başka sincaplara rastlanırsa da, bunlar gerçek ağaç sincapları değildir. Afrika'da da bazı ağaç sincapları bulunursa da, bunlar da bu türün tipik üyeleri değillerdir.
Çam sincaplarının kırk çeşidinin Avrupa'ya has mat kızıl kürklüsü ve Doğu Sibirya'nın beyaz lekeli siyah kürklüsü gibi değişik renklerde olanları vardır. Güney Asya'da yaşayan tek tipik tür, İran ağaç sincabı dır. Avrupa'daki akrabasiyle benzer tarafları çok olan bu hayvanın rengi parlak bir sarımsı kırmızıdır, fakat kulaklarının uçlarında o güzel kıl demetçikleri yoktur.


Sincap ve foklor:

Eski Almanlar, sincaplarla Ağaçların Küçük İnsanları olan ot ve çiçek perilerinin arasında bir bağlaşma olduğuna inanırlardı. Kuzey mitolojisi, kızıl kürkünden dolayı, çam sincabı'yla büyük tanrı Tor'un aynı şahıs olduğunu ileri sürer. İskandinav mitolojisinin Edda kitabmda bu mükemmel tırmanıcının, dallan bütün dünyaya yayılan îgdrasil adındaki dişbudak ağacının üzerinde yeri vardır. Bu kitaba göre, ağacın tepesinde bîr kartal, köklerinin arasında bir yılan barınmaktadır. Bu ikisinin arasında bir aşağı, bir yukarı koşan sincap, araya anlaşmazlık tohumlarını saçmak için elinden geleni esirgemez.

Ağaç sıçanı


Afrika'nın küçük ağaç sıçanı (Dendromys), dev fare'nin aksine minik ve zarif bir hayvandır. Sahra' tun güneyinde yaşayan bu hayvananın sırtında bir veya daha fazla toyu renk çizgi vardır. Yüksek ağaçlardan ziyade çalıların ve yüksek otların arasında bulunurlar.

Asya ile Pasifik'in olağanüstü fareleriyle sıçanları

Farelerin dahi bazı güzel akrabaları olabilir. Uzun kuyruklu ağaç sıçanı (Vandeleuria), kızıl veya parlak kestane renginde kürkü olan cazip bir küçük sıçandır. Seylan ile Hindistan ve Çin Hindi arasındaki Doğu Asya bölgelerindeki ağaçlarda yasayarak geceleyin bu ağaçların meyvaları ve goncalarıyla beslenir. Gündüzleri dalların arasındaki yuvasında, yahut bir ağaç kovuğunda dinlenir. Uzun kuyruğu ona ilâve bir el vazifesi görür.

Çin Hindi'nin marmoset ağaç sıçanı nın (Hapalomys), minik bir maymun gibi elleri vardır. Başparmağının öbür parmaklara karşı oluşu sayesinde ince dalları kavrayabilir ve tohumla meyva taplayabilir. Sırtı kahverengimsi gri, karnı ise kar gibi beyaz olan bu enteresan sıçanın kuyruğunun ucunda bir püskül bulunur.

Hindistan ile Seylan'ın kahve faresi (Golunda), koca koca çiftlikleri mahvettiğinden kahve endüstrisi için önemli bir tehlike teşkil eder.
Yeni Gine'de de şaşılacak derecede çok fare vardır. Vücut uzunluğu 30 santimi geçen mozayik kuyruklu fare (Uromys), en irilerinden biridir. Bu hayvan, ismini, kuyruğundaki pulların mozayik tarzında sıralanmasından almıştır. Bu kudretli fare, keski gibi ön dişleriyle bir hindistan cevizinin kabuğunu kesebilir.
Bu farenin etini çok seven yerliler, hayvanı gündüzleri palmiye ağaçlarında uyurken avlarlar.

Ağaç semenderi


Ağaç semenderine tabiat bilginleri, Kaliforniya'daki rutubetli madenlerde çok rastlamışlardır. Yaklaşık olarak 15 santim uzunluğundaki bu kalın yapılı türün pürüzsüz bir kahverengi derisi vardır, yanlarında sarı noktalar göze çarpar. Aynı bölgelerdeki oluklar, hayvanın vücuduna kaburga görünüşü verir. Kafa, oldukça Önde yer alan gözlerin arkasında belirli derece genişler.


Ağaç semenderi naşıl gelişir:

Ağaç semenderi'nin ilk gelişme safhaları, yumurtayı örten şeffaf zarftan içeriye bakılarak görülebilir. Bacak haline gelecek yumrulardan önce öndekiler sonra arkadakiler bitmeye başlar. Yavru daha yumurtadan çıkmadan önce yok olacak olan solungaçlar, birkaç gün sonra yetişmeye başlar. Solungaçlar uzaya, yiyecek deposu yumurta darısının üzerine kıvrılmış embriyondu bile aşar. Bu geçici solungaçlar günlerden sonra kaybolmaya başlar ve minik hayvan, ıslak yumurta zarlarının içinde tam semender şeklini alırken tamamıyle yok olur.
Ağaç semenderi, yumurtalarını bazen yere yumurtlarsa da, onları çok kere meşe ağaçlarının yerden 6 metre yüksekteki kovuklarına yerleştirir. Yumurtalar oldukça iridirler, çapları bazen 0.9 santimi bulur. Her biri, kovuğun tavanına ince ve jelatinimsi bir iplikle bağlıdır. Ergin semender çok kere on iki veya on dokuz yumurtanın etrafında çöreklenmiş vaziyette bulunur. Yumurtalar temmuz ve ağustos aylarında Kaliforniya'nın toprağı sıcak ve kuruyken yumurtlanır. Ağaç semenderi'nin yumurtlamak için meşe ağaçlarının kovuklarım araması, belki de buralarda bir derece kadar nem bulunmasından ileri gelir. Annenin, nemli vücudunu yumurtalara sarmasının sebebinin, bunların gelişemeyecek kadar kurumasını önlemek olduğu ileri sürülmüştür.
2.5 santim uzunluğundaki yavru semender, iki ay kadar sonra yumurtadan çıkarken, vücudunda yumurta sarısından arta kalmış bir miktar yiyecek muhafaza etmiştir. Yavrular yumurtadan çıktıktan sonra küme olmak suretiyle kurumanın önüne geçerler. Çok geçmeden Pasifik bölgesinin yağmurları da yuvadan ayrılmalarına müsaade edecek nemi getirir. Yavru semenderler böylece yere inerek kışı beslenmekle geçirirler. Yaz sıcakları onları tekrar bir sığmak aramaya sevkedecek, bu arada ağaçları veya eski maden tünelleri gibi nemli yerleri tercih edeceklerdir.
Bununla beraber, ağaç semenderlerinin hayatlarının büyük bir kısmım ağaçlarda geçirdiklerine şüphe yoktur. Parmaklarının, uçlarında daha geniş ve az çok yassılmış olması, ağaçlara tırmanmakta yararlı olduklarını gösterir.
Ağaç semenderi, tırmanırken düşmemek için bir tedbir olarak tıpkı opossum gibi kuyruğunu bir dalın etrafına sarabilir. Öbür kara semenderlerinin kuyruğu kolayca kırılabilir, bu tertip ise çok kere düşmanın dikkatini dağıtarak semenderin kurtulmasına yol açar. Fakat ağaç semenderi'nin kuyruğu kolay kolay kırılmaz.


Ağaç semenderi beslenmesi:


Ağaç semenderi geceleyin ağaçların üzerinde ve yerde ava çıkar. Böceklerden karıncaları ve kınkanatlıları çok yer. Tabiat bilginleri ele geçen bazı ağaç semenderlerinin dışkısında tahta parçalarına ve yosuna da rastlamışlardır. Buna dayanarak, meşe ağacı kovuklarının içinde yetişen yosunların, kuru yaz aylarında barınaklarından çıkamayan semenderler tarafından yenildiğine kanaat getirmişlerdir. «Plethodontidae» ailesinin bütün üyeleri gibi ağaç semenderi'nin de akciğerleri yoktur. Derisi yoluyla solunum yapar, ayrıca boğaz hareketlerinin yardımıyle ağzına bava çekebilir. Çıkardığı sıçanımsı cıyaklamanın, boğazındaki havanın dışarı atılmasından ileri gelmesi mümkündür.
Bu hayvanın dişleri kama biçiminde ve büyüklüğüne göre olağanüstü iridir. Erginleri, önlerine sürülen bir değneği veya parmağı ısırırlar.

17 Ekim 2007 Çarşamba

Ağaç sansar

Gerçek ağaç sansarı ile samur (Martes), bütün etoburların arasında en güzel ve en ince tüylü kürklerin sahipleridirler. Bu kürk, çinçilya'ınnkinden dahi dayanıklıdır. Yumuşak, gür, dolgun ve genellikle zengin bir altın tonlu kahverengidir.
Ağaçların tepelerinin bu kralları güzel hayvanlardır. Başları biçimli, kulakları da oldukça iri ve yuvarlaktır. Boyunlarında sarı bir leke dikkati çeker. Kedi uzunluğundaki vücudun yarısı boyda olan kuyruk, til-kininki kadar tüylüdür.
Ağaç sansarı veya samur (ki bunların isimleri genellikle karıştırılır), Kuzey Yarımküresi'nin sık ormanlarında yaşar. Bu faal ve çevik tırmanıcı bir ağacın tepesine şimşek hızıyla fırlayabilir. Bu bakımdan en hızlı sincapları dahi geride bırakır. Sincaplar bu yarışta geri kalmalarını hayatlarıyla öderler.


Vahşî bir dövüşçü:


Gelincik ailesinin öbür üyeleri gibi pek yırtıcı olan ağaç sansarı bazen kendinden defalarca büyük hayvanlarla dövüşür. Iskoçya'da bir ağaç sansarı'nın bir şevyot koyununa sarıldığı görülmüştür. Koyun, kafası bir kayaya toslamış olarak ölü bulunmuştu. Bu çarpışma esnasında can veren ağaç sansarının ölüsü de koyunun altından çıkmıştı. Koyun, boynundaki bir yaradan ileri gelen kan kaybından ölmüştü.
Fakat bu küçük ağaç sansarı normal olarak kendinden küçük hayvanlarla beslenir. Yiyecek listesinde orman tavuğu sıçan ve tavşan önemli bir yer tutar. Sonbaharda böğürtlenimsi orman yemişleri olgunlaşınca, ağaç sansarı bunlardan da bol bol yiyerek şişmanlar.
Pençeleri ve zekâsı o kadar keskindir ki, ağaç sansarı pek az hayvana yem olur. Yalnız büyük boynuzlu baykuşla vaşağın onu avlamakta başarıya ulaştıkları görülmüştür. Ağaç sansarı, bu hayvanlara yem olmadığı veya avcıların kapanına yakalanmadığı takdirde, on yedi yıl kadar yaşayabilir.


Konfor düşkünü bir hayvan:


Sıcaklık ve konfor düşkünü ağaç sansarı büyük bir ağacın dalında güneşlenmeyi pek sever. Yosunla astarlanmış yuvası, yerin biraz yukarısındaki bir ağaç kovuğunda, bazen de bir yeraltı inindedir. Hayvan sudan nefret ettiği için, yağmurlu günlerde yuvasında kalır ve ayaklarını ıslatmaktansa, aç oturmayı tercih eder. Kış mevsiminde kış uykusuna yatmaz.


Dört küçük kör:


Ağaç sansarları temmuz ve ağustosta çiftleşirler. Çoğu zaman sayıca dört olan yavrular doğana kadar epey zaman geçer. Öyle olduğu halde, yavrular kör ve çıplak olarak dünyaya gelirler. Gözleri beş haftalık oldukları zaman açılır. Baba yavrularıyla ilgilenmez. Anne sonbahara kadar iş başındadır. Yavrular bu vakit anneleriyle babalarına benzemiş ve ağaçların üzerindeki hayata hazır hale gelmiş olurlar.
Ağaç sansarları çiftleşme mevsiminin dışında yalnız yaşar ve yalnız avlanırlar. Sincaplar gibi, onlar da fazla yiyeceklerini gömerler. Bir daldan ötekine atlayarak, bazen de yerde koşarak zavallı sincapları kovalar ve sincap onların giremiyeceği kadar ufak bir deliğe sığmıncaya, ya da boynundan ısırüarak ölünceye kadar bu kovalamacaya son vermezler.


Öldürücü bir merak:


Ağaç sansarı insanlardan hoşlanmadığı ve medeniyet ilerledikçe ıssız bölgelere çekildiği halde, insan elinden çıkma kapanlardan kaçınmayı öğrenememişlerdir. Denilebilir ki, Kanada'nın kuzey ormanlarında yakalanması en kolay olan hayvanlardandır. Kapanne kadar meydanda olursa, ağaç sansarı'nın veya samurun yakalanması ihtimali o kadar kuvvetlidir. Bu de her halde hayvanın bir türlü hâkine olamadığı merakından ileri gelir.
Sansar ve samur, kürkünün büyük kıymeti sebebiyle çok avlanır. Çabuk üremediğine ve büyük bir ih timalle iki yılda bir çiftleştiğine gö re, bu gidişle soyunun tükenmes: yakındır. Bugün Kanada'da yılda yirmi bin ağaç sansarı ve samuru avlanmaktadır.

Puhu kuşu

puhu kuşuPuhu kuşu (Bubo bubo)’na kuşlar dünyasının kaplanı veya gecelerin kralı gibi lâkaplar yakıştırılagelmiştir. Bütün baykuşların bu en kudretlisi, 63-77 santimlik vücuduyla aynı zamanda en iri baykuşlardan biridir. Bazı ülkelerde ismi büyük kulaklı baykuş dur. Gerçekten de, tüylerinde kızıhmsı kahverenginin yokluğu hesaba katılmadığı takdirde, kulaklı orman baykuşunun dev bir kopyesidir. Kanatları kısadır. Sık tüyleri sırtında koyu pasa çalan bir sarı, gırtlağında sarımsı beyaz, karnında gene pas sarışıdır. Bağının üzerindeki kulak görünüşündeki tüy kümeleri siyahtır. Görüldüğü gibi, pas sarısı ve siyah olmak üzere iki renkten meydana gelen tüyleri düz ve ondüleli çizgilidir.

Puhu kuşu’nun yurdu Eski Dünya’ nın bütün kuzeysel bölgelerini kaplar. Dağlık bölgeleri tercih eder, fakat ormanı olması şartıyle ovalara da rağbet eder. Ender de olsa, insanların bulunduğu bölgelere sokulanları da vardır.

Ortalık kararınca puhu kuşunun da av zamanı başlar. Gündüzlerini kayaların arasındaki bir mağarada, ya da bir ağacın en tepesinde gözleri ya yarı yarıya, ya da büsbütün kapalı olarak uyuklamakla geçirir. Fakat en ufak bir gürültü karşısında gözlerini açar, başını sağa, sola çevirir, bir tehlike sezdiği anda ise derhal uçup giderek kendine daha emin bir gizlenme yeri bulmaya bakar. Güneş battıktan sonra ağır ağır uçuşa geçerek bir kayanın, ya da yüksek bir ağâcm üzerine konar ve özellikle ilkbaharda meşhur bunu çağrısını duyurur. Mehtaplı gecelerde karanlık gecelerden daha sık, hele çiftleşme mevsiminde aralıksız bütün gece bağırır. Sesi gerçekten o kadar korkunçtur ki, bunu duyan batıl inanışı bol kimselerin tüylerinin diken diken olmasına hak vermemek elde değildir. Puhu kuşu başlıca tavşanlar, fareler ve hemen bütün orta irilikteki omurgalı hayvanlarla beslenir. Arada evcil bir kediyi, bir tavuğu, ya da bir kokarcayı yakaladığı olur. Hindileri tüneklerinden kaptığı ve kartalları kaçırdığı görülmüştür. Gagası kudretli, ayaklan borda kancası gibidir.
Bu baykuş değme yırtıcı kuştan daha vahşî mizaçlıdır. Küçükken yuvalarından alman yavru puhu-kuşları bile gaddardırlar ve bir türlü yola gelmezler. Baykuşların çoğunluğunda olduğu gibi, dişi puhu kuşu da erkeğinden iridir. Sesinin perdesi erkeğinkinden farklı olduğundan, birbirine cevap veren erkek ve dişi puhu kuşunun sesleri ayırt edilebilir.
İriliğine ve yırtıcılığına rağmen, puhu kuşu ihtiyatlı bir yaratıktır. Baykuşların hiç biri, kuşların dünyasında onun kadar nefret kazanmamıştır. Arada bazı gündüz kuşlarının, hatta başka baykuşların ona karşı birleştikleri olur. Uzun ömürlü bir kuştur, iyi bakım gördüğü takdirde çok yaşar. Hayvanat bahçesindeki bir puhu kuşu altmış sekiz yaşma kadar yaşamıştı. Tabiat ta bu kadar çok yaşayanı enderdir
tabiî. Puhu kuşu genel olarak çevreye ayak uydurabilen bir kuştur: İğneli ve yapraklı ağaçlı ormanlarda olduğu gibi, çöllerde de barınabilir. Baykuşların çoğu uzun göçlere girişmez, fakat yiyecek kıtlığının baş göstermesi halinde bazılarının güneye indiği olur.
Puhu kuşunun Avrupa’da, Asya’ da ve Kuzey Amerika’da yaşadığını gördük. Akraba bazı çeşitlere Hindistan ile Afrika’da da rastlanmıştır.

Puhu kuşu rüya tabiri

Rüyada Puhu kuşu
Puhu kuşu baykus cinsinden bir kuş oldugu için yorumcular bunu da baykuş gibi tabir etmektedirler. Ancak Ebu Sait El-Vaiz, dinsiz, haram yer, kavgaci, kötü bir adam olarak yorumlamaktadir. Kirmani’ye göre; puhu kusu görmek, bir tehlike için önceden uyarilma anlamina da gelir. Puhu kusunun aci aci ötüsünü isitmek, bir yakininizin size üzüntü verecek bir halini duymaya da tabir olunur.

Avrupa’daki bu en büyük baykuşun nesli neredeyse tükenmişti. Türlerin korunmasına yönelik programlar sayesinde puhu kuşuna Almanya’nın her yerinde rastlanmaktadır. Puhu kuşu geceleri avlanan bir yırtıcı kuştur olup özellikle fare, kuş ve balık avlar.

Kulaklı Orman Baykuşu

Kulaklı Orman Baykuşu

Gecelerin kralı

Kuşlar arasında özellikleri az bilinenlerdenim. Asil ve dik duruşumuzdan olsa gerek, kuşlar içinde sadece bize "Bay" ön ismi verilmiştir.

Daha tropiklerde keşfedilmemiş türlerimiz mevcut. Kuşların (9.850 tür) yaklaşık % 3'ü gececidir. Bunların yarısından fazlasını biz baykuşlar oluştururuz. Genellikle akşamın ilk saatleri ile güneş doğmadan önceki saatlerde avlanırız. Gündüz avlanan hayvanların ihtiyaçlarını yerli yerinde veren Bâri, Cebbâr ve Müheymin Rabb'imiz, bize de gece avlanmak için hangi silâhlar lâzımsa onları ihsan etmiştir. Kimi türlerimiz tropiklerde, kimimiz çalılıklarda, kimimiz çöllerde, kimimiz kayalıklarda, kimimiz arktik tundralarda yaşarız. Yaşadığımız sahaların farklı olması sebebiyle her bir türümüze ayrı hususiyetler verilmiştir. Bizlere yaşadığımız sahanın bitki örtüsüne ve zeminine uygun elbiseler giydirilmiştir. Bu yüzden bizi bulunduğumuz yerde kolay kolay fark edemezsiniz.

Ekosistem işçileri

Biz baykuşların dişileri erkeklerden daha büyüktür. Boyumuza uygun yiyeceklerle besleniriz. Bizler tabiatta birer ekolojik denge işçisi gibi çalıştırılmaktayız. Fare ve sıçanlar başta olmak üzere, her türlü kemiriciyi avladığımız gibi, bazılarımız da küçük kuşları avlar. Küçük tiplerimiz küçük omurgasızları (böcek gibi) yerken, orta büyüklükte olanlarımız kemiricileri ve kuşları yer. Büyük boyda olanlarımız ise, geyik yavrusu gibi memeli hayvanları ve iri kuşları da avlayabilir. Avlanmadan önce etrafı uzun uzun dinleriz. Hafif bir ses işittiğimizde o tarafa dönüp sese odaklanırız. Sesin yerini tespit ettikten sonra, avımızın üzerine süzülerek onu bir pençe darbesiyle öldürürüz.

Ekolojik dengedeki ehemmiyetimizi daha iyi anlayabilmeniz için birkaç rakam vereyim: Bir çift alaca baykuş günde 20 gramlık 7 kemirici tüketmektedir. Buradan hareketle bir çift alaca baykuş iki ayda belli bir ormandaki farelerin % 28-70'ini, sıçanların % 18-46'sını temizleyebilmektedir. Tabii ki, ekolojik sistemde bu durumun aksi de söz konusu olmaktadır; bizler, kemiricilerin nüfusuna negatif tesir ederken, onların nüfusundaki değişmeler de bize tesir eder. Nitekim fare ve sıçanların az olduğu yıllarda, bizler de çoğalamıyoruz. Ne fareler ne de bizler bu karşılıklı münasebetin farkındayız. Bizler farkında olmadan Rabb'imizin Müdebbir, Mürettib, Mukallib ve Mukaddir gibi isimlerine tercüman oluyoruz.

Avlanma Ustaları

Uzun kanatlarımız, uçma esnasında enerji tasarruf edecek şekilde yaratıldıklarından, bize büyük avantaj sağlar. Alaca baykuşlar (strix aluco) uçarken suyun içinden kurbağa yakalayabilir. Oyuk baykuşu (speotyto cunicularia) açık arazide omurgasızlarla beslenir. Çizgili baykuşlar (strix varia) biraz fırsatçı olup, kuş besleme istasyonları yakınlarında bekler; yemlenmek için buraya gelen küçük kuşları avlar. Seylan baykuşu (ketupa zeylonensis) ve scotopelia peli isimli türlerimiz ise, kendilerine ilham edilen bir teknikle balık avlayarak beslenir.

Kulaklı Orman Baykuşu (Asio otus), 64 derece kuzey enleminden itibaren bütün Avrupa’da, ayrıca orman sınırının kuzeyinden itibaren Urallarla Japonya arasındaki bütün Orta Asya’da bulunur. Kuzey Amerika’nın en yaygın baykuşu belki odur. 30-35 santim uzunluğundaki bu küçük kuşun, Amerika’da «çığlıklı baykuş» diye isimlendirilmesine sebep olan kendine öz matemli bir çağrısı vardır. Ağaç kovuğu olan her yerde, hatta bu kovuklu ağaç bir köyün ortasında bulunsa dahi, bir kulaklı orman baykuşu bulunabilir. Kuş gündüzleri kovuğunda dinlenir, zamanı gelince de yumurtalarını buraya yumurtlar. Birçok baykuş gibi bunun da alnında kulağa benzeyen birer tüy kümesi vardır. Kulaklı Orman BaykuşGri renkte olanları olduğu gibi, kızılımsı kahverengi olanları da vardır. Bu renk ayrılığının cinsiyetle veya yaşla ilgisi yoktur, bir kuluçkada gri. yavrularla kahverengi yavrulara bir arada rastlanabilir. Bu baykuşun sırtı, fon renginden daha koyu lekeli, noktalı, ondüleli veya yol yoldur, daha açık olan karın bölgesiyle göğüs bölgesinde uzunlamasına lekeler göze çarpar. Kanat ve kuyruk tüyleri çizgilidir.

Kulaklı orman baykuşu (Asio otus), baykuşgiller (Strigidae) familyasından büyük, dimdik duran ve gece gezen bir baykuş türü.

Istrahat halinde toparlak görünür, ancak uyarı halinde gergin, ince ve dimdik durur. Uyarı halinde iken kulak tüylerini dikleştirir ve koyu turuncu gözlerinin üstündeki siyah beyaz yüz deseniyle bir ‘V’ oluşturur. Oldukça benekli ve çizgilidir, alt tarafı kır baykuşundan daha koyudur. Kanatlarda kır baykuşundakine benzer el bileği lekesi vardır, primerleri daha parlak turuncu-kirli sarıdır ve beyaz firar hattı yoktur. Gür, inlemeye benzeyen ve kısa bir ötüşü vardır.

Baykuşlar


Baykuş, Strigiformes (gece yırtıcıları) takımından gece avlanan yırtıcı kuş türlerine verilen ad.

Başları büyük ve tüylüdür. Kuyrukları kısa olmakla beraber, kanatları enli ve uzundur. Bir kısmının kanat açıklığı, bir adam boyuna ulaşır. Serçe kadar küçük olanları da vardır. Gagaları kıvrık, pençeleri keskin kanca tırnaklı ve döner parmaklıdır. Kuvvetli pençeleri adeta avına kenetlenir.

Baykuşlar tam bir sessizlik içinde avlanır. Bütün vücudu yumuşak ve ince tüylerle kaplıdır. Tüyler, uçuş sırasında tabii bir susturucudur. Uçuş esnasında kanatlarının “pırpır” sesi duyulmaz. İri gözleri, başlarının yanında değil önündedir. Aşırı büyüklükteki gözleri, göz oyuğunda hareket edemez. Araba farı gibi yuvalarında sabittir. Ama baykuş boynunu 270 derecelik alan içinde rahatça çevirerek çevresini kontrol edebilir. Dişi baykuş erkeklerinden daha iri olup, 2-10 yumurta yumurtlarlar. Kuluçka süresi 30-40 gündür. Yumurtadan çıkan yavruların göz ve kulakları kapalıdır. Yavruların yuvada kalma süresi farklıdır.

Tam karanlıkta görme kabiliyetleri yoktur. Az bir ışık avlarını yakalamaya kafidir. Gözlerindeki ağ tabaka sarı renklidir. Büyütücü özellik sağlar. Gözlerinde esas olarak çubuk (rod) duyu hücreleri mevcuttur. Bu hücrelerde “visual purple” yani “mor ışık görüntüsüne” sebeb olan kimyasal bir madde bulunur. Rod hücreleri, en küçük bir ışığı bile kimyasal bir sinyale çevirirler. Böylece insanın sadece bir ışık parıltısını fark ettiği yerde baykuş buradaki cismi bütün teferruatı ile görür. Bütün kuşlarda üst göz kapağı alttakine geldiği halde baykuşlarda olay tersinedir.

Baykuşların görme ve işitme kabiliyetleri son derece hassastır. Çok az ışıkta avlarını yakalayabildikleri gibi, zifiri karanlıkta da işitme duyularıyla yerini tespit ederek yakalarlar. Kulakları, en küçük hışırtıyı işitebilecek duyarlıktadır. Hassas kulaklarıyla, gecenin sessizliğinde uçan pervanenin kanat sesini veya bir tohumun çiğnenişini, hatta tam sessizlikde düşen iğnenin sesini bile işitebilirler.

Baykuşun geniş yüzü, nispeten sert ve kavisli tüylerle kaplıdır. Tüyler bir kepçe gibi sesleri toplar ve kulağa yansıtır. Bazı baykuş cinslerinin kulak delikleri öyle büyüktür ki, başın yan tarafını tamamen kaplar. Ayrıca baykuşların başı geniştir ve kulakları diğer kuşlara göre birbirinden daha uzaktır. Böylece ses dalgası bir kulağa çarptıktan sonra diğerine gelir. Baykuş bu son derece küçük zaman aralığı içinde sesin geldiği yönü tayin eder. Baykuşların ilginç özelliklerinden biri de kulaklarının perdeli oluşudur. İstedikleri zaman açar, istediklerinde kaparlar. Dinlenme halinde ve yavaş uçuşlarında kulak perdesini açar, hızlı uçuşlarında ise kaparlar.

Göz ve kulaklarının hassaslığının daha az işe yaradığı gündüzlerde, tüneklerinde uyuklar veya ağaç dallarında güneşlenirler. Tüylerinin rengi, bulundukları çevreye uygun olduğundan fark edilmeleri zordur. Haşin yırtıcı kuşlardır. Kendilerinden büyük hayvanlara saldırmaktan çekinmezler. 70 cm boyuna ulaşan puhu, yıkık yerlerde ve orman kenarındaki ağaçsız kayalıklarda yuva yapar. Tavşan, fare, ev kedisi ve kümes hayvanlarına saldırdığı gibi kartalları dahi kaçırtır. Gece yırtıcıları olmakla beraber kar baykuşları, gündüz de avlanırlar. Kar baykuşunun tabii yaşama çevresi, soğuk kutup bölgeleridir. Buranın gündüz geçen yaz ve gece geçen kış aylarında normal beslenmelerini devam ettirirler.

En büyük düşmanları gündüz yırtıcılarıdır. Gündüzleri bunlardan çekinen baykuşlar, gece olunca hınçlarını alırlar. Atmaca, şahin ve kartallara karanlıkta sessizce saldırarak tüneklerinde onları ustaca avlarlar.

Başları büyük ve tüylüdür. Kuyrukları kısa olmakla beraber, kanatları enli ve uzundur. Bir kısmının kanat açıklığı, bir adam boyuna ulaşır. Serçe kadar küçük olanları da vardır. Gagaları kıvrık, pençeleri keskin kanca tırnaklı ve döner parmaklıdır. Kuvvetli pençeleri adeta avına kenetlenir.

Baykuşlar tam bir sessizlik içinde avlanır. Bütün vücudu yumuşak ve ince tüylerle kaplıdır. Tüyler, uçuş sırasında tabii bir susturucudur. Uçuş esnasında kanatlarının “pırpır” sesi duyulmaz. İri gözleri, başlarının yanında değil önündedir. Aşırı büyüklükteki gözleri, göz oyuğunda hareket edemez. Araba farı gibi yuvalarında sabittir. Ama baykuş boynunu 270 derecelik alan içinde rahatça çevirerek çevresini kontrol edebilir. Dişi baykuş erkeklerinden daha iri olup, 2-10 yumurta yumurtlarlar. Kuluçka süresi 30-40 gündür. Yumurtadan çıkan yavruların göz ve kulakları kapalıdır. Yavruların yuvada kalma süresi farklıdır.

Tam karanlıkta görme kabiliyetleri yoktur. Az bir ışık avlarını yakalamaya kafidir. Gözlerindeki ağ tabaka sarı renklidir. Büyütücü özellik sağlar. Gözlerinde esas olarak çubuk (rod) duyu hücreleri mevcuttur. Bu hücrelerde “visual purple” yani “mor ışık görüntüsüne” sebeb olan kimyasal bir madde bulunur. Rod hücreleri, en küçük bir ışığı bile kimyasal bir sinyale çevirirler. Böylece insanın sadece bir ışık parıltısını fark ettiği yerde baykuş buradaki cismi bütün teferruatı ile görür. Bütün kuşlarda üst göz kapağı alttakine geldiği halde baykuşlarda olay tersinedir.

Baykuşların görme ve işitme kabiliyetleri son derece hassastır. Çok az ışıkta avlarını yakalayabildikleri gibi, zifiri karanlıkta da işitme duyularıyla yerini tespit ederek yakalarlar. Kulakları, en küçük hışırtıyı işitebilecek duyarlıktadır. Hassas kulaklarıyla, gecenin sessizliğinde uçan pervanenin kanat sesini veya bir tohumun çiğnenişini, hatta tam sessizlikde düşen iğnenin sesini bile işitebilirler.

Baykuşun geniş yüzü, nispeten sert ve kavisli tüylerle kaplıdır. Tüyler bir kepçe gibi sesleri toplar ve kulağa yansıtır. Bazı baykuş cinslerinin kulak delikleri öyle büyüktür ki, başın yan tarafını tamamen kaplar. Ayrıca baykuşların başı geniştir ve kulakları diğer kuşlara göre birbirinden daha uzaktır. Böylece ses dalgası bir kulağa çarptıktan sonra diğerine gelir. Baykuş bu son derece küçük zaman aralığı içinde sesin geldiği yönü tayin eder. Baykuşların ilginç özelliklerinden biri de kulaklarının perdeli oluşudur. İstedikleri zaman açar, istediklerinde kaparlar. Dinlenme halinde ve yavaş uçuşlarında kulak perdesini açar, hızlı uçuşlarında ise kaparlar.

Göz ve kulaklarının hassaslığının daha az işe yaradığı gündüzlerde, tüneklerinde uyuklar veya ağaç dallarında güneşlenirler. Tüylerinin rengi, bulundukları çevreye uygun olduğundan fark edilmeleri zordur. Haşin yırtıcı kuşlardır. Kendilerinden büyük hayvanlara saldırmaktan çekinmezler. 70 cm boyuna ulaşan puhu, yıkık yerlerde ve orman kenarındaki ağaçsız kayalıklarda yuva yapar. Tavşan, fare, ev kedisi ve kümes hayvanlarına saldırdığı gibi kartalları dahi kaçırtır. Gece yırtıcıları olmakla beraber kar baykuşları, gündüz de avlanırlar. Kar baykuşunun tabii yaşama çevresi, soğuk kutup bölgeleridir. Buranın gündüz geçen yaz ve gece geçen kış aylarında normal beslenmelerini devam ettirirler.

En büyük düşmanları gündüz yırtıcılarıdır. Gündüzleri bunlardan çekinen baykuşlar, gece olunca hınçlarını alırlar. Atmaca, şahin ve kartallara karanlıkta sessizce saldırarak tüneklerinde onları ustaca avlarlar.

Baykuşlar yırtıcı kuş olarak gündüz - yırtıcılarına kıyasla büyük bir avantajları vardır. Atmacaların, çaylakların, güçlü kanatlarının çıkardığı «vırr» gibilerden bir sesle avlarının üzerine inmelerine karşılık, onlar, tüylerinin havlara boğulmuş olması sayesinde, aynı öldürücü inişi tam bir sessizlik içinde başarırlar. Baykuş, geceleri ortalıkta dolaşan kemirici, soreks ve başka küçük memeliler için tevekkeli yüzde yüz ölüm değildir. Zararlı kemiricilerle böcekleri yok ettiklerine göre, baykuşların, insanoğlunun açısından kuşlarımızın en değerlileri arasında bulunmaları gerekir. Baykuşlar avlarını yerken, bunlardan sıçan gibi küçük olanlarını bütün olarak yutarlar. Sindirim eylemi tamamlandıktan sonra da, kurbanlarının kürk parçaları ile sindirilmeyen kemiklerini küçük topaklar şeklinde kusarlar. Baykuşların tüneği etrafında bazen bol sayıda rastlanan bu topaklar, dikkatle incelenince, bu kuşların nelerle beslendiklerine dair değerli bilgi verirler.
Baykuş geceleri faal bulunduğuna ve yırtıcı bir kuş olduğuna göre, tüylerinin parlak renkli olmaması gerekir ve değildir de. Buna kargılık tüylerinde aynı rengin çeşitli tonlarına ve gayet çetrefil desenlere rastlanır. Baykuşun gözleri de gece hayatına ve gece avcılığının şartlarına uymuştur. Baykuş gözleri bir kere çok iridir, bu sayede, geceleyin var olan pek zayjtf ışıktan azamî derecede faydalanır.
Baykuşlar bundan başka, her iki gözlerinin de yüzlerinin önünde olup ileriye bakması bakımından kuşların çoğunluğundan ayrılırlar. Öbür kuşlar bir cisme bir defada yalnız bir tek gözleriyle bakabilirleri Baykuşların, işitme duygulan da başka kuşlara kıyasla avantajlıdır. Gerçek dış kulak hiç bir kuşta yoksa da, baykuşların kulak deliklerini çeviren tüyler ince ve kılınışıdır, bu tertibin ise, ses dalgalarının kulağa girmelerini kolaylaştırması mümkündür. Bazı baykuşlarda kulak deliklerinin başka kuşlardakinden iri olduğu da görül müştür.
Baykuşun kanatları enli ve uzun, kuyruğu çok kere kısadır. Gagası kökünden itibaren kuvvetli kancalıdır. Pençelerine kadar tüylü bacakları orta uzunlukta, pençeleri iri, uzun, kuvvetli kavisli ve olağanüstü sivridir.
Birçok yırtıcı kuşlarda olduğu gibi, baykuşlarda da dişi erkeğinden büyüktür. Birçok baykuş türleri ağaç kovuklarında, başkaları kaya aralıklarında, terk edilmiş evlerde, çeşitli memelilerin inlerinde, hatta doğanlarla kargalar tarafından terk edilmiş yuvalarda yumurtlarlar. Sayısı, türüne göre 2 ile 10 arasında oynayan beyaz yumurtalar, kuşların coğunluğunkinden yuvarlaktır. Bu tertip, kuluçkada oturan kuşun onları, ağaç kovuğu gibi dar köşelerde evirip çevirmesini mümkün kılar. Bazı baykuşlar bir kartalın yuvasına sahip çıkacak derecede kavgacıdırlar. Yavru baykuşlar havla örtülüdürler ve muazzam iştahlarına rağmen gayet ağır olgunlaşırlar.
Akıl sembolü sayılan baykuş zeka bakımından birçok gündüz-yırtıcılardan geridir. Bütün baykuşlar ürkektir, fakat ihtiyatlı değildir, dostlarını tanımayı ender olarak öğrenirler ve bütün yabancılara karşı düşman gibi davranırlar. Daima hiddetli ve gaddardırlar. Kendi türlerinden kuşlarla iyi geçinirlerse de, bazen pisboğazlığa kapılırlar, bu sırada, yıllardır bir arada yaşayan iki baykuştan biri hayat arkadaşını tereddütsüzce parçalayıp yiyebilir. Aynı yuvada büyüyen kardeşlerin dahi bazen boğuştuğu ve kuvvetlinin zayıfı öldürüp yediği olur.
220 türü bilinen baykuşlar, bütün kıtalara yayılmışlardır: Kutup bölgelerinden ekvatora, deniz seviyesinden 5 000 metrelik yükseklere kadar her yerde yaşarlar. Ormanları tercih ederlerse de, bozkırlardan, çöllerden, çıplak dağlardan ve kalabalık şehirlerden de eksik olmazlar. Avrupa ile Asya'nın çok kuzeylerinin baykuşları gerçek anlamda göcücü değillerse de, kar yağışlarında yurtlarını bırakarak daha güneylere inerler.
Tabiat bilginleri, baykuşları çok kere gerçek baykuşlar (Strigidae) ve peçeli baykuşlar (Tytidae) diye iki ayrı aile halinde ele alırlar.
BAYKUŞLAR

Baykuş, tüm kuşlar içinde en sessiz uçuşu gerçekleştirir. Bu, Allah'ın baykuşa avına sessizce yaklaşabilmesi için verdiği bir üstünlüktür. Baykuş, süzülerek alçaldığında ayakları bir uçağın tekerlekleri gibi aşağıya doğru uzanır ve sessizce avını yakalayıp etkisiz hale getirir. Baykuşun sessizce uçabilmesinin sırrı kanatlarındaki özel tasarımdır.



Baykuşların Sessiz Uçuşu Teknolojiye Model!

Trenin belli bir hıza ulaşana kadar çıkardığı sesin nedeni, tekerleklerin raylar üzerindeki hareketidir. Ancak hızı 200 km/s olduğunda sesin asıl kaynağı, trenin hava içindeki hareketiyle ortaya çıkan aerodinamik gürültüdür.

Aerodinamik gürültünün oluşmasındaki bir numaralı etken ise tepedeki tellerden elektrik almak için kullanılan pantograflar veya akım toplayıcılardır. Normalde kullanılan dikdörtgen şekilli pantograflarla gürültünün azalmayacağını fark eden mühendisler, araştırmalarını hızlı ama sessiz hareket eden canlılar üzerinde yoğunlaştırmışlardır.

Japon araştırmacılar canlılar üzerindeki çalışmaları sonucunda fark etmişlerdir ki tüm kuşlar içinde en sessiz uçuşu baykuş gerçekleştirir.

baykusBaykuş, avını yakalayabilmek için, avının yerini saptar saptamaz, en sessiz şekilde onun üzerine atılmalıdır. Ama kuşların çoğu uçarken bir ses çıkarırlar. Örneğin havada uçan bir kuğunun kanat hışırtısı çok uzaklardan duyulabilir. Birçok büyük kuşun kanatları da uçarken ses çıkarır. Gürültülü kanatlarsa, bir gece avcısı için avının olası bir saldırıyı fark etmesine yol açacağı için açık bir dezavantajdır.

Öyle ki bir baykuş avının üzerine atıldığında, avlanan canlı hiçbir ses algılayamaz. Bir hayalet uçak gibi fark edilmeden uçabilen baykuşun sırrı kanatlarındaki tüylerdedir. Tüylerin kenarında bir testeredeki gibi dizilmiş düzenli dişler bulunur. Baykuş kanat çırptıkça hava bunların arasından süzülerek gürültü engellenmiş olur.

Baykuşun ses sorununu uygun şekilde çözdüğünü fark eden Japon mühendisler baykuşu örnek alan yeni parçalar tasarladılar. Üretilen bu yeni parçanın gövde kısmına baykuş tüyünü taklit eden dişler yerleştirildi. Yapılan denemeler başarılı oldu: Rahatsız edici ses tamamen ortadan kaldırılmıştı.

Baykuşların düşük sesle uçmasının ardındaki sebeplerden bir tanesi, kanatlarındaki kıvrımlardır. Baykuşların kanatlarında diğer kuşlarda bulunmayan pürüzlü tüyler vardır. Bunlar gözle bile görülebilirler. "Aerodinamik ses" ise hava akımında oluşan girdaplardan kaynaklanır. Girdaplar büyüdükçe ses de artar. Baykuşun kanadında çok sayıda pürüzlü çıkıntı olduğundan, büyük girdaplar yerine küçük girdaplar oluşur ve baykuş son derece sessiz bir uçuş gerçekleştirir.

Japon mühendis ve tasarımcılar, bir baykuşu rüzgar tünelinde teste tabi tuttuklarında, bu kuşun kanat yapısındaki mükemmelliği bir kez daha görmüşlerdir. Sonunda trenin üzerindeki gürültüyü, baykuşun sahip olduğu düzensiz tüy prensibine benzeyen kanat şeklinde pantograflar kullanarak etkin biçimde azaltmayı başarmışlardır. Bu sayede Japonların doğadan esinlenerek taklit ettikleri pantograf benzeri sistem, "işini en sessiz olarak yapan" ünvanını almaya hak kazanmıştır.



baykusBaykuşların Soğuktan Koruyan ve Düşmanlarını Caydıran Tüyleri

Gece avının bir diğer zorluğu hava sıcaklığının düşmesidir. Allah baykuşlara bu zorluğa karşı da bir farklı bir özellik vermiştir. Vücut yapılarını incelediğimizde diğer yırtıcı kuşlar içinde en kalın tüylere sahip olanların baykuşlar olduğunu görürüz. Örneğin resimde görülen ve karlı bölgelerde yaşayan bu baykuş türünün özellikle bacaklarının ve ayaklarının üzerinde son derece kalın tüyler vardır. Allah'ın onları donattığı bu özel tasarım sayesinde baykuşlar soğuktan etkili bir şekilde korunmuş olur.

John Hendrickson, Raptors, Birds of Prey, s. 11

Sahte Gözler

baykus Tüyleri baykuşu yalnızca soğuktan korumakla kalmaz, tüylerinin üzerindeki desenler bazı türlerin düşmanlarından kamufle olmasını sağlar. Örneğin, göz benzeri benekleri olan baykuşun (Glaucidium perlatum) başının arkasında belirgin gözleri bulunan taklit bir yüz bulunur. Allah'ın baykuşta özel olarak yarattığı bu taklit yüz, arkadan gelen düşmanları caydırıp uzaklaştırmak içindir.

Prof. Peter JB Slater,The Encyclopedia of Animal Behaviour, s.62
Yavru Baykuş Yavru Baykuş

Yavru Baykuşun Düşmanlarını Caydırıcılığı

Yavru bir baykuş korkutulduğunda, dışa açılan kanatlarını ve kafasındaki tüylerini çok iri gözükene kadar kabartarak korkutucu bir görünüm alır. Bir yandan da davetsiz misafirlere büyük gözlerini ardına kadar açarak bakar. Bu sayede yavru baykuşun yüzü çok daha büyük bir hayvanın yüzü gibi görünür.

Jill Bailey, Mimicry and Camouflage, s.44



Baykuşun Hassas Radarları: Kulaklar

Baykuşların işitme sistemi pek çok canlıya göre oldukça üstündür. Kulakları gözlerinin arkasında, kafanın yanlarında bulunur. Bir baykuşun duyum eşiği insanınkinden farklı değildir. Ama baykuşlar belli frekanslardaki seslere daha duyarlı olduklarından yaprakların veya çalıların altındaki avlarının çıkardıkları en ufak sesleri bile duyarlar.

baykusPeçeli baykuş veya Tengmalm (Boreal) baykuşu gibi bazı türlerin, kulaklarından biri diğerinden daha yukarıdadır. Bu türlerin, sesleri kulak deliklerine yönlendiren bir nevi radar çanağı görevi gören yüz yuvarlakları vardır. Bu yuvarlağın şekli özel yüz kasları kullanılarak isteğe göre değiştirilebilir. Ayrıca baykuşun gagası ses dalgalarının üzerine toplandığı alanın artması için aşağı doğrudur.

Bir baykuş, bu son derece hassas kulakları; yaprak, yeşillik hatta kar altındaki avının hareketlerini dinleyip yerini tespit etmede kullanır.

Baykuş avının yerini saptamak için, 2 tip işitsel sinyal kullanıyor: biri geçici bir bilgi sağlıyor, diğeri sesin şiddetindeki değişimi algılamasına yarıyor. Sağ yanında hareket eden bir farenin ayak sesi ilk etapta sağ kulak tarafından algılanıyor, sonra sol kulak tarafından. Sağ ve sol kulağın algılama süresi arasındaki zaman farkı saniyeden çok daha küçük bir birimle ancak ifade edilebilir. Bu iki sinyal baykuşun beynindeki özel nöronlara aktarılıyor. Aynı anda, kulakları sağ ve sol arasındaki bu mikro zamanı tespit ediyor ve aynı nöronlara yollanıyor. ABD'li 2 araştırmacıya göre beyinde 2 boyutlu ses haritası oluşmasını sağlayan en önemli etken bu 2 tip sinyalin birleşimidir. Tüm bu özellikleri ile yaratılış harikası olan baykuş, üzerinde düşünülmesi gereken bir varlıktır.

Baykuş avının yerini duyduğu sesin sol ve sağ kulak tarafından algılanma zamanları arasındaki farktan tespit eder. Örneğin eğer ses baykuşun sol tarafından geliyorsa, o zaman sol kulak bunu sağ kulaktan önce duyacaktır. Kafasını çeviren baykuş, sesi her iki kulağıyla aynı anda duyduğunda avının tam karşısında olduğunu anlar. Baykuşlar sol/sağ zaman farkını 0.00003 saniye farkla teşhis edebilirler.

Bir baykuş asimetrik ve aynı olmayan kulak deliklerini kullanarak sesin aşağıdan mı yoksa yukarıdan mı geldiğini de anlayabilir. Sola, sağa, yukarı, aşağı işaretlerin çevirisi anında baykuşun beyninde birleştirilir ve ses kaynağının bulunduğu yerin zihinsel görüntüsü oluşur. Baykuşun beyni ile ilgili yapılan çalışmalarda, işitmeyle ilgili olan bölümünün diğer kuşlarınkinden çok daha karmaşık olduğu ortaya çıkmıştır. Bir peçeli baykuşun beyninin bu bölgesinde en az 95.000 nöron (sinir hücresi) olduğu saptanmıştır. Bu, karganın aynı iş için kullandığı sinir sayısının tam üç katıdır.

David Attenborough, The Life of Birds, s.100

Baykuş avının yerini saptamak için, 2 tip işitsel sinyal kullanıyor: biri geçici bir bilgi sağlıyor, diğeri sesin şiddetindeki değişimi algılamasına yarıyor. Sağ yanında hareket eden bir farenin ayak sesi ilk etapta sağ kulak tarafından algılanıyor, sonra sol kulak tarafından. Sağ ve sol kulağın algılama süresi arasındaki zaman farkı saniyeden çok daha küçük bir birimle ancak ifade edilebilir. Bu iki sinyal baykuşun beynindeki özel nöronlara aktarılıyor. Aynı anda, kulakları sağ ve sol arasındaki bu mikro zamanı tespit ediyor ve aynı nöronlara yollanıyor. ABD'li 2 araştırmacıya göre beyinde 2 boyutlu ses haritası oluşmasını sağlayan en önemli etken bu 2 tip sinyalin birleşimidir. Tüm bu özellikleri ile yaratılış harikası olan baykuş, üzerinde düşünülmesi gereken bir varlıktır.



Baykuşun Gözlerindeki Tasarım ve Görme Fizyolojileri

Kuşlarda en gelişmiş duyular görme ve işitmedir. Avcı kuşlarda daha ziyade görme duyusu güçlüdür. Gece avlananlarda ise işitme duyusu daha hassastır. Kuşların çoğunda gözler çoğunlukla kafanın iki yanındadır. Bu tasarım sayesinde geniş bir görüş açısı kazanır.

Gece avlanan yırtıcı kuşların gözlerinin kafalarının ön kısmında olması ise yine kusursuz bir tasarımdır; çünkü bu kuşlar geniş görüş açısından çok, "binoküler" olarak adlandırılan, dar ama daha net görüntü açısına ihtiyaç duymaktadır. (İnsanlar da aynı görüntü açısına sahiptir.)
Güvercin Baykuş
baykus
güvercin baykus
Başının her iki yanında bulunan gözler, güvercine çok geniş bir görüş alanı sağlamaktadır. (turuncu ve sarı alanlar). Baykuşun gözleri başının önünde bulunur. Bu tasarım, kuşa çok verimli ve net bir "binoküler" görüş kazandırır (sarı alan). Bu tasarım doğal olarak geniş bir kör bölge oluşturmaktadır, ancak bu, kuşa hiçbir dezavantaj vermez. Çünkü başını yaklaşık 270 derece çevirebilmekte ve istediği anda kolaylıkla arkasına dönüp bakabilmektedir.

baykusBaykuşların üstün özelliklerinden bir diğeri de gözleridir. Başın ön tarafına yerleştirilmiş olan gözler oldukça büyüktür. Bazı türlerde vücut ağırlığının yüzde beşini gözler oluşturur. Bu oldukça büyük bir orandır. Eğer bizim için de böyle bir oran geçerli olsaydı gözlerimizin büyüklüğünün iri bir greyfurt kadar olması gerekirdi. Baykuşun gözlerinin böyle büyük olarak tasarlanmasının sebebi özellikle az ışıklı durumlarda verimliliğini arttırmaktır. Büyük gözler daha çok görüntü hücresi içerir. Bu da daha iyi görüntü demektir. Avcı bir kuşun gözünde bir milyondan fazla görüntü hücresi bulunur.

İnsan gözünün aksine kuş gözü göz yuvalarına sabit oturmuştur. Gözün şekli de küre değil uzatılmış bir tüp gibidir. Bunlar kafatasındaki Sclerotic halkalar adı verilen kemiksi yapılar tarafından yerlerinde tutulurlar. Bu nedenle gözlerini oynatamazlar yani sadece doğrudan önlerine bakabilirler!

Ancak bu kesinlikle bir eksiklik değildir. Baykuştaki kusursuz tasarım boyunlarının büyük dönüş kapasitesi ile tamamlanmıştır. Kuşun uzun ve esnek boynu tüyler arasına saklandığından hiç yokmuş gibi görünür. Bir baykuşun boynunda 14 tane omur vardır ki, bu, insandaki omur sayısının tam iki katı kadardır. İşte bu tasarım baykuşun kafasını tam 270 derece döndürebilmesini sağlar. Bu sayede baykuşların görüş açıları da oldukça genişler. Böylece baykuş, kafasını dairenin dörtte üçü kadar çevirerek tüm çevresini hızlı bir şekilde görebilir.

Baykuş 270 dereceye hakimken insanın kafasını hareket ettirerek elde ettiği en yüksek görüş açısı 180 derece, yani bir dairenin yarısı kadardır. Normal bakıldığında ise yaklaşık 150 derecedir.

(Jillyn Smith, Sense and Sensebilities, Wiley Science Edition, s. 70.)

Baykuşun avlanmak için kullandığı en önemli organı gözleridir. Gece insanların gördüğünden 10 kat daha net görür.

(Tony Feddon, Animal Vision, Life Nature Library Naturel Watch Series 1988, s. 103.)

Bütün kuşların gözleri başlarının yan taraflarında yer alırken baykuşların gözleri, tıpkı insanlarınki gibi öndedir. Gözlerinin öne doğru olması baykuşlara dürbün görüşü sağlar (bir nesneyi aynı anda iki gözle görmek). Hayvan dürbün görüşü sayesinde nesneleri üç boyutlu olarak görüp hatasız bir uzaklık tespiti yapabilir.

Ayrıca karanlıkta görebilmeleri için gözlerinin ışık toplama ve işleme verimi yüksek olmalıdır. Allah baykuşlara bu ihtiyaçlarına uygun olarak büyük bir kornea ve gözbebeği vermiştir. Gözbebeğinin boyutu iris (kornea ile lens arasında asılı bulunan ince zar) tarafından kontrol edilir. Gözbebeği büyüdüğünde daha fazla ışık göz merceğinden geçip retinaya düşer. Retina görüntünün üzerinde oluştuğu hassas dokudur.

Baykuşun retinasında çubuk hücresi olarak adlandırılan ve ışığa karşı oldukça duyarlı olan çok sayıda hücre bulunur. Bu hücreler ışığa ve harekete çok duyarlı olmalarına rağmen, renklere karşı o kadar hassas değildirler. Renge tepki veren hücrelere koni hücreleri denir. Baykuşlarda bu hücrelerden çok az bulunur. Bu yüzden de baykuşlar ya siyah beyaz ya da çok az renk görürler. Ancak bu, keskin işitme ve görme duyularına sahip olmaları nedeniyle bir dezavantaj oluşturmaz.

Pek çok kimse olağanüstü gece görüşleri olduğundan dolayı, baykuşların genellikle güçlü ışıkta göremediklerini zanneder. Bu doğru değildir, çünkü gözbebeklerinde doğru miktardaki ışığın retinanın üzerine düşmesini sağlayan geniş bir ayarlama özelliği vardır. Hatta bazı baykuş türleri parlak ışıkta insanlardan bile daha iyi görürler.



Parçaları Birleştiren Gözler

Kuşlar insanlardan daha hızlı görüş gücüne sahiptirler ve daha geniş bir açıyı çok daha detaylı tarayabilirler. Bir kuş, insanın parça parça görerek algıladığı birçok görüntü karesini, tek bir bakışta bir bütün olarak görebilir.

Baykuşlar ve benzeri gece kuşları diğer canlılara göre geceleri daha iyi görebilirler. Gece besin arayan kuşlar, hızla hareket eden küçük hayvanları avlarlar. Avlarını yakalamak için küçük hareketleri görmeleri gerekir. Bu kuşlar için en iyi göz, grinin tonlarını görendir. Yani dünyaları siyah-beyaz bir televizyonun görüntüsü gibidir. Bu gözlerin ortak özelliği, içlerinde yüksek sayıda çubuk (ışığı karşı hassas) hücreleri bulunmasıdır. Gözde ne kadar çubuk varsa geceleri o kadar iyi bir görüntü sağlanır.

Gece karanlıkta avlanan bir hayvanın renkleri görmeye ihtiyacı yoktur, bu yüzden gözlerindeki koni hücrelerinin sayısı azdır.

Bu yazıyı okumakta olduğunuz son bir dakika içinde, gözünüzü yaklaşık olarak 22 kere kırptınız. Bu sayede gözünüzün temizliği ve nemliliği sağlanmış oldu. Gözünüzü kırptığınız anda gözünüz saniyenin bir bölümü için vazifesini yerine getiremedi. İnsan için büyük bir önem taşımayan bir anlık bu görüntü kaybı yüzlerce metre yükseklikte, büyük bir hızla uçan bir kuş için önemli bir problem teşkil edebilirdi. Oysa, bir kuş gözünü kırparken hiçbir zaman görüntüsünde kesinti olmaz. Çünkü kuşun, göz kırpma zarı denilen üçüncü bir göz kapağı vardır. Bu zar şeffaftır ve gözün bir yanından diğer yanına doğru hareket eder. Böylelikle kuşlar gözlerini tamamiyle kapamadan gözlerini kırpabilirler. Suya dalan kuşlar için bu zar, dalgıç gözlüğü görevini görür ve göze zarar gelmesini engeller.