12 Kasım 2007 Pazartesi

Keçiler ve koyunlar


Doğal hayatta keçilerle koyunları ayırt etmek her zaman kolay bir iş değildir. İkisi de, dünyanın yüksek yerlerinde barınan dağ hayvanlarıdır. İkisi de geviş getirenlerdendir. İkisinin de tüylü postları ve içi oyuk boynuzları vardır. Fakat arada birbirleriyle karıştırılsalar dahi, koyunlarla keçilerin arasında belirli ayrılıklar dikkati çeker.
Yaban keçisi, yaban koyunu'na kıyasla genel olarak daha emin adımlar atan ve daha çok macera seven bir hayvandır. En kaba yiyeceklerle beslenebilir. Otlu bayırlarda otladığı görülürse de, karnım doyurduktan sonra emniyette olmak ve uyuklamak amacıyla yükseklerdeki bir kayanın üzerine çekilir. Keçinin boynuzları arkaya ve yukarıya yönelir, buna karşılık koyunlarınkiler genel olarak helezon kıvrımlıdır. Çoğu erkek keçilerin belirli bir sakalları ve kuvvetli bir kokulan vardır. Gerek koyunlar, gerekse keçiler Milâttan Önce 3 000'den evvel ve büyük bir ihtimalle sığırlardan da önce evcilleştirilmiştir.
Yaban keçileri Avrupa'da, Orta Asya'da ve Kuzey Afrika'da yaşarlar. Yaban koyunlarına Kuzey Yarımküresinde ve bu arada Kuzey Afrika'da rastlıyoruz. Koyunlarla keçiler, «boynuzlugü» (Bovidae) ailesinin bir ait familyasıdır. Amerika grubunun en gösterişli hayvanı olan «Kaya dağları iri boynuzlu Kanada koyunu» sadece Yeni Dünya'nın bir yaratığı değildir Sibirya'da da yakın akrabaları bulunur.
Keçiler insanlara çok uzun zamanlardan beri süt, yağ, peynir ve et temin ederler. Tevratta yer yer onlardan bahis vardır. Hazreti Eyüp'ün erkek keçilerinin kurtları mat edecek kuvvette oldukları, içlerinden bazılarının ise ayıları boynuzlarına takarak taşıdıkları ileri sürülmüştür. Tevratta adı geçen su ve şarap kapları keçi derisinden yapılırdı.
Filistin'de eskiden keçiler her gün pazara götürülür ve müşterilerin kapısında sağılırdı. Bayramlarda kurban olarak da bu hayvandan çok yararlanılırdı. Bugün dahi bir Arap aşiret reisi misafir ağırladığı zaman, derhal bir oğlak öldürülür, ve pişmeye konulur.
Koyunun yünü gibi, keçinin kılı da giyim eşyası yapımında kullanılır. Bu güzel ve iri keçilerin erkeklerinin helezon kıvrımlı, gösterişli boynuzları vardır. Fakat en dikkate değer özellikleri yalnız başlarını,kulaklarını ve bacaklarının alt kısmını açıkta bırakan çoğunlukla beyaz ve kıvırcık tiftiktir. Bu yünümsü kıllar, hayvanın boynunda 20 santim, vücudunda ise 16 santim uzunluğunda olabilmektedir. Ünlü tiftik veya öbür adıyla moher, Ankara keçilerinden elde edilir. Türkler bu türün tekelini uzun zaman ellerinde bulundurmuş iseler de, Ankara keçisi bugün Güney Afrika'da ve Avustralya'da da bol mikyasta üretilmekte ve oralarda anayurdundakinden de daha kaliteli bir tiftik vermektedir. «Keştatr keçisi» de bütün dünyada üstün kaliteli yapağısıyla meşhurdur. Bu kısa bacaklı, zarif, fakat kanaatkar yaratık pek az yiyecekle yaşayabilmektedir. Keşmir keçisi, bir zamanlar Keşmir ovasının ve Himalayaların zirveleri bulutlara değen dağ silsilelerinin yerlisiydi. Bu keçinin tiftiğinden yapılan kazmir (kaşmir) adındaki ünlü dokuma ve şallar tâ Roma Sezar'larmın zamanında meşhurdu. Kazmir dokumaları bir zamanlar sadece krallara ve saraylar halkına lâyık görülürdü. Bugünkü kazmir İpliğinin pek azı Keşmir'den gelir, üstün kaliteli kaşmirler Çin'in, Moğolistan'ın ve Tibet'in mahsulüdür. Bu tiftik hayvanın postundan taranılarak çıkarılır.

TİPİK SAKALLI İBEKS


Asya, Kuzey Afrika ile Avrupa'nın yerlisi «ibeks» (Capra), Eski Dünya" nın yaygın bir yaban keçisidir. Bu türün Alpler'de bulunan bir üyesine «Alp dağ keçisi» diyen kitaplar vardır. İbeks, yılın bütün mevsimlerinde kar sınırına yakın çok yüksek yar kıyılarında ve kayaların üzerinde yaşar. Kışın dahi ormanların siperine sığınmaz, Böyle yapacak yerde karın pek derin olmadığı sarp yamaçlarda barınır.
İbeks'in görme, işitme ve koku alma duyguları keskindir. İçlerinden biri genel olarak nöbet tutmakta ve en ui'ak bir şüphe karşısında tiz bir ıslıkla soydaşlarına alarm vermektedir. Son derece çevik olan ve emin adımlar atan ibeks,bir yarın başından 12 metre aşağıdaki bir kaya çıkıntısına şaşmaz bir isabet ve şaşılacak bir soğukkanlılıkla atlayabilir. Bu hayvanın Himalayalar'daki en yaygın düşmanları, yabani köpeklerle kar leoparları'dır.


Çiftleşme zamanı:

Erkek ibeks'ler ekim ayındaki çiftleşme mevsiminde yükseklerden inerek dişilerle buluşurlar. İki cins yılın bu zamanında bir arada bulunur, fakat ilkbaharda karlar eriyince dağılırlar. O zaman erkekler yine erişilmez dağ zirvelerine çekilirler, dişiler ise aşağılarda kalarak mayısta veya haziranda bîr veya iki yavru dünyaya getirirler.

İbeks neye benzer:

İbeks tipik sakallı keçidir. 147-148 santim uzunluğunda olabilen muazzam boynuzları başının tepesinden birbirine yakın olarak çıkar ve pâlamnki gibi düzgün ve enli bir kavisle arkaya döner. Gerçek İbekslerde boynuzların önü oluk oluktur. Bu hayvanın, genel olarak sarımsı kahverengi uzun ve gevşek tüylerden meydana gelmiş bir postu vardır.
Dayanıklı ibeks'lerin sayısız çeşitleri arasında «Sibirya ibeksi» (caprasibirica), en irisi ve en güzelidir. Bu hayvan Orta Asya'nın dağlarında,
Tiyensan'Iarda, Altaylar'da ve Himalayalar'da bulunur. «Habeşistan ibeksi» kısa ve kalın boynuzlu, tıknaz ve ağır bir türdür, buna kargılık yukarı Mısır'ın, Arabistan'ın, Filistin'in ve yukarı Nubya'nm «Nubya ibeksi» ince ve uzun boynuzlarından tanınır.
«Avrupa ibeksi» nin veya öbür adıyla «Alp dağ keçisi» nin bugün tabiatta dölü tükenmiş gibidir. Bir zamanlar İsviçre'nin, Savoy'un ve TiroFun yukarı Alpler'inde bol sayıda bulunurdu. Hayatta kalan tek tük birkaç tanesi, Monte Rosa'nm İtalya tarafında himaye görmektedir. Bu hayvan kolay evcilleştirilebilirse de, her zaman için huysuz ve inatçı olarak kalır.

«Doğu Turu» veya öbür adıyla «Kafkas Bharalı» (Capra caucasica), boyna yakın yerde dışarıya ve arkaya kıvrılan pürüzsüz sayılabilecek, kısa boynuzlara sahip, gürbüz ve alımlı bir yaban kesişidir. Kafkas dağlarında yaşayan «Pallas turu» adlı bir çeşidi «Asya mavi koyunu» veya öbür adıyla «Himalaya bharalı» yla yakın akrabadır. Pallas turu, koyunlarla keçilerin arasındaki bir bağlantıdır, fakat aslında koyun değil, keçidir.

Kafkas dağlarının batı yarısında yaşar. Bu da bir yaban keçisi olmakla beraber, gerçek ibeksler gibi boynuzlarının önünde kalın yumruları vardır. Fakat boynuzlan ibekslerinkinden daha kısa ve daha ağır olduğu gibi, aynı derecede düzgün kavisli de değildir. Tur'lar vakitlerini kar sınırının yukarsındaki dumanlı yarların başında geçirmeyi severler.
Sakalsız keçiler: «Himalaya tanrı» (Hemitragus jemlaicus), Himalayaların yükseklerinde yaşayan sakalsız bir keçidir. Kısa ve düzgün kavisli boynuzları vardır. Orman sınırına yakın sarp kayaların ve baş döndürücü uçurumların arasında beş ilâ yirmi beş başlık sürüler halinde gezer. İhtiyar erkeklerin ormana girdikleri olur. Tahr'lar tetik, keskin görüşlü ve bütün keçiler gibi sarp arazilerde çevik hayvanlardır.
Himalaya tahrı, oldukça arkadaş canlısı sayıldığı halde, erkeklerle dişiler çiftleşme mevsiminin dışında ayrı yaşarlar. Tek yavru çiftleşmeden altı ay sonra dünyaya gelir. Başka tahr çeşitleri Güney Hindistan ile Güney Doğu Arabistan'daki tepelerde yaşamaktadır.

«Markhor» un veya öbür adıyla «yılan yiyen keçi» nin (Capra falconeri) uzun ve dağınık tüyleri vardır. Sakal ihtiyar erkeklerde çeneden boğazın altına kadar uzanır. Bu yaban keçisi, sik ormanlarla, karla örtülü zirvelerin arasında, son orman bitkilerinin kayalarla dik yarları gözden gizlediği ara bölgeyi takip eder. Orman sınırının yukarsındaki açık yamaçlara ve çıplak kayalara ender olarak çıkar.

YABAN KOYUNLARI Ve evcil koyunların kırk kadar çeşidinin arasında çok büyük bir ayrılık dikkati çeker. Evcil koyunların uzun bir kuyruğu ve yünlü bir postu vardır. Yabani türler buna karşılık kısa kuyrukludur, vücutları da sert kıllarla kaplıdır. Koyunu değerli bir yün kaynağı haline getiren, insanoğlunun metodlu üretme metotları olmuştu. Günümüzün otoriteleri, evcil koyunun atasının «kızıl koyun» (Ovis orientalis) olduğu kanısındadırlar.


20 kiloluk bir kuyruk:

Koyun, Asya kabilelerinin ve Anadolu halkının başlıca zenginliğidir. Türkistan'daki göçebe Kırgızların hayatı tamamıyla koyuna dayanır. Bu ulus, kaba etlerinde çok fazla yağ bulunan dumba adında bir koyun çeşidi geliştirmiştir. Bu cinsin uzun ve yağlı kuyruğu 20 kilo ağırlığında olabilir. Bir tabiat bilgini Taşkent'te, muazzam kuyruğunu, kendisine koşulmuş küçük bir arabanın içinde taşıyan armağan kazanmış bir koyun görmüştü. Kırgızlar koyunun etini yemekle kalmayarak, hayvanın yününü de giyim eşyası yapımında kullanır, ayrıca döverek, çadırlarını örtmeye yarayan kalın bir keçe haline getirirler. Türkiye'de de koyun eti, sütü ve kemiği gayet makbul olduğu gibi yünü ve derisi de çok kullanılır. Hatta gübresi de bahçeler için en kıymetli gübrelerdendir. Türkiye koyunların eti 've sütü bakımından en makbulü «kıvırcık» tır. Trakya, Kocaeli, Bursa ve Balıkesir bölgelerinde çok yetişir. Beyaz renkli, küçük ve sivri kuyruklu, burma boynuzludur. Sütü en bol olan koyunlardandır. Kıvırcık'ın «karayaka» türü Ordu, Sinop ve Tokat bölgelerinde yetişir. Bunların etleri oldukça lezzetliyse de, yünleri çok kötü olduğundan yapağılarından faydalanılamaz.
Türkiye'de yetişen koyunların büyük kuyruklu olanları «dağlıç» ve «karaman» dır. Dağlıç genel olarak beyaz renklidir. Eti lezzetlidir. Konya, Afyon, Eskişehir ve Ege bölgelerinde yetişir. Sonunda bir uzantı bulunan kuyrukları 5-6 kilo gelebilir. Gözleri ve ağızları siyahtır.
Karaman cinsi, «mor karaman» ve «kızıl karaman» diye ikiye ayrılır.
Orta ve Doğu Anadolu hayvanıdır. Eti ötekiler kadar makbul değildir. Bir de İzmir civarında beslenen ve Sakız adasından getirilmiş olan bir beyaz «sakız» koyunu vardır. Bakımları çok güçtür. İkiz ve üçüz doğurmakla ün salınışlardır.

Yününden ve Kürkünden Faydalanılan Merinos ve Astragan Koyunları


İspanya'nın Merinos koyunları yünleriyle ün salmışlardır. Bu yün bazen o kadar sıktır ki, hayvanın gözlerini bile örter. İspanyollar merinos'u çok eskiden Amerika'ya da sokmuşlardı. Merinos koyunları bundan başka Avustralya ve Türkiye'ye de yerleşip üremişlerdir. Bu dayanıklı ve arkadaş canlısı koyunun öbür koyunlarmkinden daha fazla miktarda ve daha kaliteli yün sağladığı söylenmektedir. Fakat eü pek makbul değildir.
Astragan diye tanıdığımız, bazı dillerde ise «İran kuzusu» diye bahsi geçen kürk, «Karakul» adında bir cinsten elde edilir. En iyi postlar karakul kuzularından bir haftalık ilâ on günlük oldukları zaman alınır, zira bu, kürkün buklelerinin en güzel olduğu devredir. En makbul astraganlar siyah olanlarıdır. Bu gürbüz koyunların yurdu yarı kurak sahalar, özellikle Sovyetler Birliği'nin Özbekistan Cumhuriyeti'ndeki Buhara havalisidir.
Avustralya kıtasının bugünkü zenginliğinin büyük bir kısmı koyunculuğa dayanır. Batı Asya ile Birleşik Amerika'nın batısı da dünya yününün büyük bir kısmını verirler, İngiltere de yünü ve eti için koyun beslemesiyle ün salmıştır. «İskoçya Cheviotu», ayrıca Southdown ve Shropshire koyunları İngiltere'nin üç tanınmış evcil koyun cinsidir.

KANADA KOYUNU» veya öbür adıyla «Kaya Dağları iri boynuzlu koyunu» (Ovis canadensis) hepimizin bildiği koyun portresine uymaz. İri boynuzlu koyunların birçok çeşitleri varsa da, en iyi bilinenin ve en irisi Amerika'lılarm «bighorn» yani «iri boynuz» dedikleri budur.
Birçok otoriteler Kanada koyununu Amerika'nın en üstün av hayvanı sayarlar. Fakat günümüzün teleskoplu modern tüfekleri ve üstün güçteki kurşunları olmasa, Kanada koyunu'nun şöyle böyle bir avcıdan korkması için bir sebep olmayacaktı. Bu koyunun keskin gözleri çok uzakları gorebilir. Koku alma duygusunun da üstüne yoktur. Kulakları en hafif tıkırtıyı seçmeye alışıktır.


Kanada koyunu kayalarla yarların üzerinden nasıl uçarcasına geçer:


Keçiler üstün dağcılarsa da, Kanada koyunları'nm üstün hızına erişemezler. Bu koyunun ayakları, kayaların üzerinde sıçradığı zaman tabanlara yüklenen basıncı emen ve hayvanın, sert, pürüzlü veya kaygan yüzeylerde tutunmasını sağlayan yumuşak ve elâstikî yastıklarla desteklenmiştir. Birçok kimseler, bu koyunun dik yarları uçarcasına indiğini, bu arada bir defada 6 metre aşağı atıldığını ve dar bir kaya pervazından ötekine tereddütsüzce atlayarak hızım kestiğini görmüşlerdir. Kanada koyunları yarın dibine yaklaşırken son bir kere havaya fırlayıp vadiye dört ayak üzerinde iniyorlardı.
Bir Kanada koyunu'nun arada bu şekilde atlayıp zıplarken aşağıya yuvarlandığı oluyorsa da, böylelikle ölen genel olarak koe olmaktadır. Ölümle sonuçlanan kazalar, ya da hayvanın kurtlar, veya ayılar tarafından öldürülmesi ihtimali hesaba katılmadığı takdirde, Kanada koyunu güneşli dağ zirvelerinde uzun bir hayat yaşamayı umabilir. Orta bir Kanada koyunu on altı yaşında ihtiyarlamış sayılır. Uygun şartlar altında yirmi yaşma kadar yaşayabilirse de, bu, pek azının erişebileceği bir yaştır.
Birleşik Amerika'nın güney batısının ünlü İspanyol kâşifi Francisco Coronado, Kanada koyunu'nu ilk gören beyaz adamdır. Meksika valisine yazdığı 3 ağustos 1540 tarihli mektupta, bu koyunu, insanı şaşırtan boynuzları olan at iriliğinde bir hayvan olarak tarif ediyordu. Aslında ise yetişkin bir Kanada koyunu, omuz hizasında ortalama 100 santim boyundadır. Ağırlığı da 85 ile 175 kilo arasında oynar. Yetişkin koçların boynuzları çok kere birden fazla bütün bir devir çevirir, rekor uzunlukları 125 santimden az kısadır. Dişi Kanada koyunları'nın daha ufak ve sıkışık boynuzları ender olarak 40 santimir geçer.
Kanada koyunu'nun yazlık postu koyu (veya grimsi) kahverengidir. Kış postu ise daha açık daha canlı renklidir. Postun tüyleri, öbür yaban koyunlarmınkiler gibidir. Yünlü olmayıp geyiğinki gibi uzun, sert ve yoğundur.

Çiftleşme zamanında kavgalar:

Kanada koyunları sürü hayvanları olmakla beraber, erkekleriyle dişileri aralık ayındaki kısa çiftleşme mevsiminin dışında bir arada bulunmazlar. Koçlar bu zaman dişilere sahip olmak için aralarında mücadeleye girişirler. Fakat muslin veya başka boynuzlu hayvanların yaptığı gibi, esas dövüşten önce maskaralıklar yapmaz, veya birbirlerine böğürerek meydan okumazlar. Öyle yapacak yerde, doğrudan doğruya dövüşe geçerler.
İki rakip, profesyonel boksörler gibi, önce birbirlerini gözden geçirir, arkasından, 30 m. kadar geriledikten sonra saatte 30-32 kilometre hızla saldırıya geçerek, birbirlerine sakin bir günde 3-3,5 kilometre uzaklıktan duyulabilen bir gürültüyle toslarlar. Bu taşlaşmalar defalarla tekrarlandıktan sonra, koçlardan biri ötekinin üstün kuvvetine ve dayanıklılığına boyun eğerek yenilgiyi kabul eder.


Büyükanneler her şeyi daha iyi bilirler:

Çiftleşme mevsiminin ocakta sona ermesiyle Koçlar bekar bayatlarına dönerler. Bundan sonra bir dişi Kanada koyunu sürüsüyle karşılaşsalar dahi başlarını çevirip bakmaz ve kendi cinslerinin arkadaşlığını tercih ederler.
Çoğu zaman ikiz olan Kanada kuzuları mayıs sonunda veya haziranda dünyaya gelirler. Anneleri önce onları gözden gizlemeyi ve yalamayı hiçbir zaman ihmal etmez. Akşam olmadan bu.kuzular annelerinin arkası sıra sıçrayacaklar, çok geçmeden de sürüye katılmaya hazır hale geleceklerdir.
Dişi Kanada koyunları ile bir yaşım aşkın olmayan kuzular yirmi başı geçmeyen küçük sürüler halinde toplaşırtar. Sürünün başı akıllı ve heybetli bir dişi Kanada koyunu' dur. Bu koyun, sürü üyelerinin çoğunun ninesi olmakla beraber, hâlâ yavrulayacak yaştadır. Bütün grubun güvenliği onun elinde olduğu için, sürüdeki öbür Kanada koyunları'na devamlı göz kulak olur.


Müşkülpesent bir hayvan:

Kanada koyunu yiyeceğine çok dikkat ettiğinden taze dağ otlarından ve çiçeklerinden başka şey yemez, çalılara yanaştığı enderdir. Kanada koyunları bütün yaz orman sınırının yukarısmdaki çayırlarda ve otluk yamaçlarda otlarlar. Bitki örtüsü kıtlaşınca ve deyrelince, koçlar daha yukarıya, kayalık zirvelerin kenarına çıkarlar.
Kışın dağlarda daha siperli ormanlara ve aşağılardaki vadilere doğru bir hareket vardır. Fakat Kanada koyunu bütün yollarını ve otlaklarını bildiği yurdundan ayrılmaz.
Bazı dağ koyunları da güneşin altında kavrulan kumlu arazide yaşar. Böylelerinin susuz yaşayabildiğini sananlar vardır, hatta bazı tabiat bilginleri bunların hiç su içmediklerini iddia edecek kadar ileri gitmişlerdir. Aslında ise, bu koyunların gizli bir suyun yerini bilmeleri ve çok susuzluklarını gidermek için 30-35 kilometre yol yapmaları ihtimali vardır. Şüphesiz dolgun kaktüs yapraklarındaki bol özden de faydalanırlar.
Tipik Kanada koyunu'ndan başka, bunun bulunduğu coğrafya bölgesine göre ayrılıklar gösteren dokuz çeşidi vardır. Bu koyunların yurdu Kuzey Amerika'nın batısında Britanya Kolumbiyası'nın güneyinden Meksika'nın kuzey batısına kadar uzanır. Doğu Sibirya'da yaşayanları da vardır.

Akıllara durgunluk veren dağcılar:


Bir tabiat bilgini bir keresinde Britanya Kolombiyası'nm kuzeyinde yirmi beş iri koçla karşılaşmıştı. Bunlar «Stone koyunları» (Ovis dalli stonei) idi ve muazzam bir tabii anfiteatr ile çevrili bir tepenin üzerinde duruyorlardı. Yazar bir an onları kapana kıstırdığını sandı: Koyunların dört bîr yanlan kırıksız kaya duvarlarıyla çevriliydi.
Fakat bu yarlardan birinin yüzeyinde, bir açı meydana getiren bir kırık bulunduğu tabiat bilgininin gözünden kaçmıştı. Yirmi beş koç lastik top gibi sıçrayarak bu yoldan çabuk çabuk yukarı çıkmaya koyuldular. Çok geçmeden sonuncusu da tepenin zirvesine varmış bulunuyordu. Bu baş döndürücü çıkış esnasında içlerinden birinin saniyenin yansı kadar duraklaması, altındakilerle birlikte aşağıdaki keskin kenarlı kayaların üzerinde parçalanmasıyla sonuçlanacaktı.
Bazı yerlerde «mavi koyun» veya «siyah koyun» diye de adlandırılan (rengi koyu gri ile siyahımsı kahve arasında oynar) «Stone koyunu», Britanya Kolombiyası'nda yaşar. Bir yakın akrabası da «beyaz koyun» veya öbür adıyla «Dall koyunu» dur (Ovis dalli dalli).
Beyaz koyun, omuz hizasındaki 90 santimi az aşkın boyuyla Amerika yaban koyunlarının en ufağıysa da, rekor boynuz uzunluğu 120 santimdir.Bu koyun Alaskanın dağlarıyla
Kanada'nın kuzey batı kısmında yaşar.

«Argall» veya öbür adıyla «Ammen» (Ovis ammon), Buhara ile Moğolistan ve Kamçatka arasındaki Orta Asya yaylalarında yaşar. Günümüzdeki koyunların bu en irisi, orman sınırının yukansındaki otlu bayırlara ve çayırlara rağbet eder. Çevik bir dağcı olup yalçm kayaların üzerinde ve yarların arasında değme keçiden daha hızlı yol alabilir.
Argali'nin omuz hizasındaki boyu 120 santimi, ağırlığı ise 175 kiloyu bulabilir. Koçlarının iri ve hacimli boynuzlan başın yanlarında dışarıya doğru kıvrılır ve çok kere birden fazla bütün devir yapabilir.


Marko Polo'nun bir keşfi:

Harikulade «Panıir argalisi» ni keşfeden, 13. Yüzyılda ünlü Venedik'li gezgin Marko Polo olmuştu. Fakat «Marko Polo koyunu» da denilen bu hayvan, 1874te birkaç tanesi British Museum için ele geçirilene kadar Batı ilmince tanınmıyordu. Marko Polo koyununun nispeten ince, fakat gene de hacimli sayılabilecek boynuzları keskin bir kavisle baştan uzaklaşarak, birden fazla bütün devir çevirir.
Bunlar, dış kenarları boyunca 190 santim uzunluğunda olabilirler.


Bulutların yukarısında:

Marko Polo koyunu'nun, Orta Asya'nın güneyindeki Pamir yaylasında çok kere hayli kalabalık sürüler halinde yaşadığı bildirilmektedir. Bu sürüler en çetin dağ sıralarının 3000-3500 metre yükseklerine rağbet ederler. Gezginler, yolu olmayan ve bugün hâlâ haritası bulunmayan bu çıplak, uzak ve ıssız bölgede günlerce emekledikten sonra Orta Asya'nın bu asil hayvanını uzaktan görmeyi belki başarırlar.
Önce kıvrımlı iri boynuzlar göze görünür, onun arkasından ıssız bir tepenin üzerindeki dev koç meydana çıkar. Bu koyun, sürüden ayrılarak yalnız ve sakin bir hayat seçmiş yaşlı bir hayvan olsa, hatta güneşin altında uyuklasa dahi en ufak tehlike belirtisi karşısında bir, iki sıçrayışla gözden kaybolacak ve bundan sonraki dağ silsilesine geçmeden soluk almayacaktır.
Argali'nin bulunduğu bölgeye göre değişmeler gösteren on iki çeşidi vardır.

«Himalaya Bharalı» veya «Mavi koyun» (Pseudois nayaur), muhakkak ki keçi değildir, fakat boynuzları ve tüy, renk gibi özellikleri keçininki gibidir. Bununla beraber tipik keçinin kuvvetli ve tatsız kokusu onda yoktur. Himaiaya bharalı Orta Asya' mn Tibet'le Batı Çin arasındaki dağ silsilelerinin yükseklerinde yaşar. Yazın 5 000 - 5 100 metre yükseklerde bulunur, kışın bile ihtimal 3 000 metreden aşağı inmez.
Himaiaya bharalı sürülerinin beş başlık olanları olduğu gibi, elli baştan kalabalık olanları da bulunur. Sürü orman sınırının çok yukarıla-rındaki otlu bayırlarda karnını doyururken, bu tetik ve şüpheci hayvanlar çentikli kayaların yükseğine bir gözcü yerleştirmeyi ihmal etmezler.
Gözcü bir heykel gibi hareketsiz durduğundan kayaların arasında hemen seçilemez, fakat en ufak bir şüpheli durum karşısında bulunduğu yerden ok gibi fırlar. O zaman sürü sarp kayaların arasına sığınarak kendini garantiye alır. Bu hayvanlar tehlike karşısında ormana sığınmaktansa, daha yükseklere çıkmayı tercih ederler.
Erkeklerle dişiler çiftleşme mevsiminin dışında ayrı yaşarlar. Çiftleşmeden sonra koçlar dişilerini haziranda veya temmuzda terkederler. Kuzular yüz altmış gün sonra dünyaya gelirler. İkizler ender değildir. Yavrular yetişkin hallerinin dörtte üçü kadar büyümeden sütten kesilmezler.
«Berberistan koyunu» veya öbür adlarıyla «Yeleli koyun» veya «Audod», «Udad», «Aral» (Ammotragus lervia), Afrika'da bulunan biricik yaban koyunudur. Koyu sarımsı veya esmer renginden ve boynundan, göğsünden ve ön ayaklarının üst kısımlarından sarkan uzun tüylü saçaktan tanınır. Öbür yaban koyun-larmınkinden daha uzun bir kuyruğu vardır. Yedi çeşidi olan Berberistan koyununun omuz hizasındaki boyu 90 santimi aşkındır, boynuzları da 75-80 santim uzunluğunda olabilir.
Bu iki yaban koyunu küçük aile grupları halinde yaşar. Fakat çiftleşme mevsiminin dışında yalnız hayvanlar olan koçlar bu sürünün dışında kalırlar. Bu hayvanın yurdu Atlas dağlan ve Büyük Sahrayı çevreleyen tepelerdir. Berberistan koyunu çok kere kızgın çöl kumlarının arasından sivrilen ıssız kayalıkların üzerinde, hatta bitkiden ve sudan tamamıyla yoksun deniz seviyesindeki yerlerde görülür.
«Muflon» (Ovis musimon) Avrupa' daki ender yaban koyunlarından biridir. Aslında Sardunya ve Korsika dağlarının yerlisi ise de, Macaristan'a, Avusturya'ya, Çekoslavakyay ve başka ülkelere de sokulmuştur. Kışın beyaz bir semeri olan kızıl . kahverengi, oldukça ufak bir türdür. Dişilerinin her zaman değilse de bazen boynuzlan vardır.
«Kızıl koyun» veya «Ginelin koyunu» (Ovis orientalis) yazın sarı veya tilki kızılı renginde, kışın ise kahvemsi renktedir. Bu devrede sağrı nahiyesinde gri bir leke göze çarpar. Boynuzları muflon'unkinden pek başka değilse de, genellikle ötekine kıyasla birden arkaya kıvrılır ve başın arkasında son bulurlar. Ön Asya'nın, Transkafkasya'nın, İran'ın ve Kıbrıs'ın kurak ve kayalık dağlarında barınan kızıl koyunlann birçok türleri vardır.
«Bozkır koyunu» veya öbür adlarıyla «Urial», «Gad» veya «Şapo» (Ovis vignei) Hindistan'ın kuzey batısından başlayarak Afganistan, Hazar Denizi çevresi ve Türkistan üzerinden Rusya'ya kadar uzanan dağlarda yayılmış haldedir. Çeşitli renklerde olanları varsa da, çoğu kızılması kahverengidir. Erkeklerinin büyük ve açık bir bukle meydana getiren uzun ve ince boynuzları vardır.
Evcil koyunlarımızın çoğunun kızıl koyun'un dölünden geldiği kabul edilmekteyse de muflonla bozkır koyunu'nun da ataları arasında yer alması ihtimali vardır.

8 Kasım 2007 Perşembe

Kırlangıç

Kırlangıçlar, ötücü kuşların en güzellerindendirler. Aralıksız olarak sinekleri ve başka böcekleri kovalarken son derece zarif bir uçuşları vardır. Çiftçi, ekin tarlasını biçerken, çok kere, rahatsız olarak kaçan böcekleri yakalamak üzere biçicinin demirinin geçtiği yerlere konup havalanan bir kırlangıç grubu tarafından takip edilir. Bu kuşların kısa, yassı ve üst yarısının ucu kancalı gagalarının çok fazla açılabilmesi bol sayıda böcek kapmalarına yardım eder.
Dış görünüş bakımından kara sağanlara çok benzeyen zarif küçük kırlangıçların göğsü enli, boynu kısa, başı yassıdır. Bacakları kısa ve kuvvetsiz, kanatları uzun, dar ve çok sivri, kuyrukları çoğu zaman derin çatallı, tüyleri kısa ve üstte madenî parıltılıdır.
Kırlangıçlar bütün kıtalara, bütün enlemlere ve bütün yüksekliklere yayılmışlardır. Birçokları insanların evlerine sığınırlar, başkaları dik kaya veya toprak duvarlarına yerleşirler, daha başkaları yuvalarını ağaçların üzerinde bina ederler. Yazı ile kışı arasında çok fark olan bölgelerde yuva yapanları göçücü kuştur.
Kırlangıçların hareket şekli uçmaktır. Yerdeki yürüyüşleri, akrabaları kara sağanların sürünmesinden biraz üstünse bile gene enikonu beceriksiz sayılır. Ötüşleri, insana neşe veren bir cıvıltıdır. Kırlangıçlar şen, sokulgan ve biçimli olduktan başka, gerçekten cesurdurlar. Çevrelerini dikkatle gözden geçirir, dostlarını, düşmanlarını öğrenir ve ancak lâyık olana itimat ederler.
Bütün kırlangıçlar böcek avcısıdır. Fakat daima havada avlanır, duvarların üzerinde duran böcekleri dahi uçarken yakalarlar. Kaptıkları avı parçalamadan yutarlar. Su içişleri dahi uçarkendir. Uçarak yıkandıkları tesbit edilmiştir. Su yüzeyinin hemen yukarısında kanat çırparken, birdenbire aşağı çöker, ya gagalarını, ya da vücutlarının bir kısmını suya daldırır, sonra silkinerek ıslanan tüylerini kuruturlar.
Kıyı kırlangıcı, yıllık 35 000 -36 000 kilometrelik gidiş-dönüş göç yolculuğu ile meşhurdur. Bu akıllara durgunluk verici yolculuğu göze alan kıyı kırlangıçları, önce Kuzey Kutbu'nun yazı esnasında üreme alanlarında dört aylık devamlı gün ışığmln tadını çıkarırlar. Bu kuşlar kuzeydeyken Kuzey Kutbu'yle 8 derece daha güneyi arasındaki kuşakta yaşarlar. Bununla beraber bu türün bazı üyeleri de 40 derece kuzey enlemi kadar güneyde yuva yaparlar.
Birçok türleri, dış duvarı tükrükle perçinlenmiş kil topakları görünüşünde olan marifetli bir yuva yaparlar. Yuvada 4-6 yumurta bulunur. Dişi tek basma kuluçkaya oturur.
Yaşamak için sınırsız bir hürriyete ihtiyaç duyan kırlangıçlar, esaret hayatına gelemezler. Roma'lılar onlardan posta güvercini gibi faydalanmışlardı.
Kırlangıçların en iyi bilineni «kır kırlangıcı» veya öbür adıyla «adi kırlangıç» tır (Hirundo rustica). Kutup Dairesi'nin güneyindeki bütün Avrupa'da, Batı ve Orta Asya'da bulunan bu tür aynı zamanda Birleşik Amerika'nın en iyi bilinen kırlangıcıdır. Bütün kırlangıçlar gibi bunun da ufak ve zayıf bacaklarıyle ayakları vardır, dallara rahatça tüner, fakat ender olarak yürümeye kalkışırlar. 18 santim uzunluğundaki bu güzel kuşun sırtı parlak bir mavimsi siyah, göğsü kızlımsıdır. Uzun ve çatallı kuyruğu beyaz beneklerle süslüdür.
Bu kırlangıç eskiden yarlarda yuva yapardı, ama şimdi yuvasını samanlıkların ve başka binaların pervazlarının veya kirişlerinin üzerinde bina eder. Kır kırlangıcı böylece, gerek bol miktarda zararlı böcek yutması, gerekse de bizlere yakın yaşaması sebebiyle en yakm dostlarımızdandır. Tükrükle perçinlenmiş çamurdan meydana gelmiş yuva, içi oyuk bir kürenin dörtte biri görünüşündedir. Altında hafif bir destek bulunması şartıyle herhangi bir duvara yapıştırılabilir. Bir kır kırlangıcı çifti böyle bir yuvayı güzel havada 8 günde tamamlar. Yuvanın eni yaklaşık olarak 20, derinliği 10 santimdir. Dişi kır kırlangıcı, kıllar, tüyler ve benzeri yumuşak maddelerle astarlanmış böyle bir yuvanın içine tarçın renginde benekli 4-5 beyaz yumurta yumurtlar. Bu kuşlar bazen bir tek mevsimde iki parti yavru çıkardıkları gibi, aynı yuvayı üst üste yıllarca kullanabilirler.
Kırlangıçlar, zarif, son derece faydalı ve sokulgan kuşlardır.

Kum kırlangıcı, ailenin en küçük üyelerindendir: En çok 13 santim uzunluğundadır. Tüyleri sırtında kül veya toprak rengi, karnı beyazdır. Göğüs bölgesinde kül rengi kahverengi enine bir şerit dikkati çeker. Bu kırlangıç Avustralya, Polinezya ve Güney Amerika dışında her yerde yuva yapar. Yuvası nehrin kıyısındaki bir oyuğun içindedir.
Sert kanatlı kırlangıç (Stelgidopteryx rufipennis), garip adını, kanatlarının kenarındaki törpü gibi küçük çıkıntılardan alır. Yuvası kum kırlangıçınki gibidir, şu farkla ki kum kırlangıcının aksine kalabalık koloniler halinde yaşamaz.
Yaşamak için uçar böceklere muhtaç olan kırlangıçlar göçücüdürier. Fakat birçok küçük kuşun aksine, geceden ziyade gündüz yolculuk ederler.
Soğuk aylarda hemen tamamıyle ortadan kaybolmaları halk arasında bir sürü saçma inanışın yer etmesine yol açmıştır: Bu inanışlardan birine göre, soğuk mevsimi, bir ağaç konuğunda veya bir suyun dibindeki çamurun içinde kış uykusu halinde getirmektedirler.

Kaya kırlangıcı, 15 santim uzunluğundadır. Vücudunun bütün üst kısımları donuk bir toprak kahverengisi, kanat ve kuyruk tüyleri siyahımsı, vücudunun altı önde kirli kahverengimsi beyaz, arkada gene toprak rengidir.
Bu kırlangıçların yuvaları çok kere bir nehre inen yarlarda oyukların içinde veya üstte bir çıkıntının yapıtı koruduğu köşelerde görülebilir. Bu yuva en çak. kır kırlangıcınmkine benzer. Kaya kırlangıcı gagasının nispeten uzun, kuyruğunun ise çatallı olmayıp sadece yarıklı olmasıyle kır kırlangıcından ayırt edilebilir.
Yar kırlangıcı da binaların üzerinde yuva yapmayı öğrenmiştir. Bunu samanlıkların dışına ve yağmurdan korunmaları için saçakların altına oturtur. Bu özelliğinden dolayı saçak kırlangıcı diye de isimlendirilir. Yar kırlangıçlarının yuvası, yanda emziğe benzer bir deliği olan iri bir top biçimindedir. Bu kırlangıçların hâlâ yarlarda yuva yaptıkları ıssız bölgelerde, bir yarın duvarında veya bir nehre inen dik kayalarda bu çamurdan topların yüzlercesi yan yana gruplanmış vaziyette görülebilir. Bu tür Kuzey Amerika'nın batısının çok iyi tanınan bir kırlangıcıdır.

Pencere kırlangıcı, ayaklarının olağanüstü kuvvetli oluşuyla dikkati çeker. Gagası kısa olduğu için, çok geniş gözükür. Kuyruğu da kısa ve sığ çatallıdır. 14 -15 santim uzunluğundaki bu kırlangıcın tüyleri sırtında mavi-siyah, karnında beyazdır. Avrupa ile Asya palearktik kuşaklarında yuva yapan göçücü bir kuştur. Nedense şehirleri tercih eder, bundan dolayı da şehir kırlangıcı diye de isimlendirilir. Yuvası çok kere büyük ve eski binaların duvarlarında göze çarpar. Bu kırlangıç, kır kırlangıcından daha ihtiyatlı olmakla beraber ürkek değildir, ondan daha az hızlı uçar, fakat daha yükseklere çıkar. Yuvası da üstü açık olacak yerde, bir giriş deliğinin dışında tamamen kapalı olmasıyle kırlarlangıcı'nınkinden ayrılır.

Ağaç kırlangıçları, nispeten büyüktür. Bir türü 19 santim uzunluğundadır. Ağaç kırlangıcı renkleri sırtlarında mor parıltılı parlak çelik mavisi, karınları parlak bir beyazdır. Bu kırlangıcın yuvası suya yakın bir kütüğün içindeki oyukta ise de, insanlar tarafından hazırlanmış kuş evlerine de rağbet eder. Sonbahar gelince, bu ağaç kırlangıçları kırlangıcı kalabalık gruplar halinde bataklıklarda, ya da telefon tellerinin üzerinde toplaşır, kısa bir süre sonra ise güneye doğru yola çıkarlar.
BATAKLIK KIRLANGIÇLARI VE KOŞARGİLLER


BU GRUBUN en ilginç kuşu bir koşargildir: Nil timsahının ağzının içine sülük aramaya giren timsah bekçisi (Pluvianus aegyptius). Tarihçi Plinyus şöyle yazıyor: Timsah kıyıda yatarken esnediği vakit, timsah bekçisi dev sürüngenin ağzına girip burasını temizlemektedir, îşine geldiği için timsah da kuşa zarar vermemekte,hatta timsah bekçisi dışarı uçacagı vakit, onu ezmemek için çenelerini oynatmamaktadır.
Timsah bekçisi'nin vücudu dedi toplu, orta irilikteki kafası yağmurkuşugiller'inkinden ufak, bacakları öbür çamurkoşarlarınkinden kısadır. Bu kuşun uzunluğu 20-22 santim kadardır. Timsah bekçisi adı boşuna değildir. Yalnız timsahlara değil, başka yaratıklara da bekçilik hizmeti görebilir. Zira her tekne, yaklaşan her insan, her memeli hayvan, irice her kuş dikkatini çekmekte ve timsah bekçisi bunu tiz çığlıklarıyle etrafına haber vermektedir.
Eski Dünya'nın bataklıkkırlangıçgilleri (Glareolidae) ailesinde, hepsi sıcak bölgeleri tercih eden yirmi üç tür vardır. Adi bataklık kırlangıcı (Glareola pratincola) bu kuşların içinde en iyi bilinenidir. Uzun ve sivri kanatlan, çatallı bir kuyruğu ve güçsüz ayakları vardır. Uçarken böcek yakalamakta kırlangıçların tekniğinden faydalanır. Adi bataklık kırlangıcı Akdeniz bölgesinde yuva yapar.
Adlarından da anlaşıldığı gibi, koşargiller uçucudan ziyade hızlı koşuculardır. Gerek bataklık kırlangıçları gerekse koşargiller sıcak ve kurak ovaları ya da çamurlu alanları severler. Yuva yapma âdetleri aşağı yukarı yağmurkuşları gibidir.
BAYKUŞ KIRLANGIÇLAR


BAYKUŞ KIRLANGIÇLAR'DA vücut uzunca, boyun kısa, baş enli ve yassı, kanatlar nispeten kısa ve güdük, kuyruk uzundur. İri gaga kökünde kuşun alnından daha bile geniştir, ucunda ise kancalı ve boynuzumsudur. Ağız açıklığı gözlerin arkasına kadar uzanır. Çok gür olan tüyleri kamuflaj kurallarına uyar.
Eski Dünya baykuş kırlangıçları, Güney Asya ile Yeni Gine'de ve komşu adalarda yaşarlar. Ailenin tipik temsilcisi Eski Dünya dev baykuş kırlangıcı (Podargus strigoîdes) denilen karga iriliğinde bir kuştur. Sırtı koyu grimsi kahve rengi zemin üzerinde beyaz ve siyah benekler ve lekelerle süslüdür. Bu renk ve desen kuşun çevresine öylesine uymaktadır ki, Eski Dünya dev baykuş kırlangıcı'nı, gündüz saatlerini uyuyarak geçirdiği ağaç dallarında seçebilmek pek zordur.
Fakat Eski Dünya dev baykuş kırlangıcı'nın uykusu o kadar ağırdır ki, bir çiftten biri vurularak aşağı düşürülse dahi yanındaki uykusundan uyanmaz. Buna karşılık gece olunca, Eski Dünya dev baykuş kırlangıcı canlanır ve ava çıkar.
Yavruyken yuvadan alınan Eski Dünya baykuş kırlangıçları, kısa zamanda evcilleşerek sahiplerine alışır ve başına oturacak, hattâ yatağına girecek kadar sokulgan bir hal alırlar. Karakterlerini de değiştirerek gündüz saatlerinde de yemeye başlarlar.
Göçücü Kuşların Şampiyonları: Deniz Kırlangıçları


Deniz kırlangıçları orta irilikte veya ufak ve ince yapılı kuşlardır. Başlarıyle aynı uzunlukta düz ve ince bir gagaları vardır. Kanatları çok uzun, dar ve sivridir. Kuyrukları orta uzunlukta ve çatallıdır. Ayak parmakları kısa perdelidir. Kırk beş türü bilinen bu kuşlara deniz kırlangıcı denilmesi, uçuşlarının zarafeti sebebiyledir. Bütün türleri son derece hareketli kuşlardır. Gecelerini kıyılarda yerde geçirirler, gündüzleri ise hemen atialıksız havadadırlar. Yiyecekleri balıklar ve böceklerdir. Arada küçük memeliler, kuşlar ve küçük sürüngenler de yerler.

DEV GECE KIRLANGICIveya öbür adıyla POTOO (Nyctibiidae)


Baykuş kırlangıçları ailesinin Güney ile Orta Amerika'daki temsilcileri dev gece kırlangıçları veya öbür adlarıyle potoo lardır. Bu baykuşumsu gece kuşlarının üst gagaları kökünde çok geniştir, ucunda ise daralarak aşağıya kıvrılmış küçük bir kanca halini alır. Alt gaganın ucu da aynı şekilde aşağıya bükülmüştür. Gaga, kuşun kulaklarının altına kadar açıldığından, bir tenis topu ağız boşluğuna kolayca sığabilir. Fakat gaga hemen tamamen tüylerle örtülü olduğundan boynuz maddesinden olan kısmının pek az bir parçası göze gözükür.
Dev kırlangıçları bazen akşam üzeri yurtlarının otlu savanlarının yukarısında, havada kayarken görülebilirler. Fakat geceleri daha çok faaldirler. Bu arada iri ve fırtlak gözleri cep fenerlerinin ışığında altın gibi parıldar.
Dev gece kırlangıcının yuvası çoğunlukla yerden 1.5-6 metre yükseklikteki bir ağaç kovuğudur. Dişi buraya mor ve kahverengi işaretli bir tek beyaz yumurta yumurtlar.
Tropikal Amerika dev potoosu (Nyctibius grandis) 55-60 santimlik uzunluğuyle iri ve ince bir baykuş büyüklüğündedir. Tüyleri ondüleli kahverengi çizgilerle süslüdür, karnı beyazımsıdır. Havla örtülü yavrunun enli başı bir köpek yavrusunu hatıra getirir. Bu kuş çok zaman tüneğinde muazzam ağzı ardına kadar açık olduğu halde durur, sürü halinde ağzına giren sinekler ise ağız boşluğunun mukozasına yapışıp kalırlar. Dev potoo'yu esaret hayatında yaşatmak mümkün olamamıştır.
Bunu deneyen çok olmuştur. Fakat ilk aylar serbest hayatında olduğu gibi normal bîr hayat süren dev gece kırlangıcı, zamanla sünepeleşip miskin bir hale gelmektedir. Biraz daha sonra her şeye karşı isteksiz bir hal alıp hayatla ilgisini kesmektedir. Serbest hayatta alıştığı şartları dahi onu kurtaramamaktadır.

KIRLANGIÇ TANGARASI denilen Güney Amerika kuşu, kotinga'lara benzemekle beraber, tangara'larla akrabadır. Tabiat bilginleri bununla beraber kırlangıç tangara'ları (Tersinidae) denilen bir başka aileye almışlardır.Bun
da, kuşun kafatası şeklinin farklı oluşu kadar, bir oyukta veya ağaç kovuğunda yuva yapmasının da tesiri vardır. Erkek kırlangıç tangâra nın ondüleli siyah çizgilerle süslü ve mavi parıltılı yeşilimsi tüyleri vardır. Dişi kuş daha yeşildir.

ORMAN KIRLANGIÇLARI

YALNIZ ADLARI KIRLANGIÇTIR


BALIKÇIL KUŞLARIYLA başka bazı kuşlarda rastlanan garip, pudralı havlar, ötücü kuşların arasında yalnız orman kırlangıçlarında vardır. Bu pudralı havlar orman kırlangıçları nda, göğüs, baldır ve aşağı sırt bölgelerinde biten beyazımsı ve kısa tüy toplulukları olarak tarif edilebilir. Bu tüylerin ucu, talka benzer bir pudra salıverir.
Orman kırlangıcı'nın uzun kanatları ve kuvvetli bir gagası vardır. Zarif uçuşuyle ün salmıştır. Bir süre havada kaydıktan sonra, kırlangıçlar gibi kısa kısa kanat çırpar. Tabiat bilginleri bu garip kuşların on kadar türünü tanırlar. Artamidae ailesini meydana getiren orman kırlangıçları'nın yakın akrabaları olmadığı gibi, gerçek kırlangıçlarla akrabalıkları da yoktur.
Gündüzün dağınık sürüler, gece ise sıkı kümeler halinde görülen orman kırlangıçları, çayırlarda yetişen yüksek ağaçların tepesinde veya üst dallarının etrafında yaşarlar. Genel olarak suya yakın bölgelerde yerleşir ve tüneklerinden atılarak uçar böcekleri kovalarlar.
Yurtlar; özellikle Filipinler, Yeni Gine ve Avustralva'dır. Sırtları grimsi siyah, karın bölgeleri beyazdır. Uzun ve sivri kanatlan ve mavimsi gagaları vardır Akşam güneş batarken koloniler, sevgili tüneklerinin üzerinde toplaşır, sırt sırta veya yan yana vererek geceyi geçirmeye hazırlanırlar. Böyle bir koloni akşam üzeri ürkütüldüğü takdirde, orman kırlangıçları âdeta patlar gibi dört bir yana dağılırlar. Ortalık karardıktan sonra kolay kolay ürkmezler.
Erkek ve dişi orman kırlangıçları, irilik ve renk bakımından eştirler. Kuluçka, sonra da yavrulara bakmak vazifelerini paylaşırlar. Bazen bir orman kırlangıcı grubunun, otlardan örülmüş açık kâse biçimli yuvalarını küçük bir alana sıkıştırdığı görülür. Güney Asya'da yaşayan 17 santim uzunluğundaki kahve rengi orman kırlangıcı (Artamus fuseus) ve Avustralya'nın yerlisi maskeli orman kırlangıcı (Artamus personatus) iyi bilinen türleridir.

5 Kasım 2007 Pazartesi

Hayvanlar


Hayvan, canlılar dünyasının ökaryotlar (Eukaryota) üst âlemindeki hayvanlar (Animalia) âleminde sınıflanan canlıların ortak adıdır. "Hayvan" sözcüğü, günlük kullanımda esasen insan dışı hayvanları ifade etmek için kullanılırsa da biyolojik bağlamda insanı da içerir. Hayvanlar âleminin bilimsel ve Latince adı olan "Animalia" terimi ise yine Latince olan ve "yaşayan" ya da "ruh" anlamına gelen animadan türetilmiş animal sözcüğünün çoğuludur. Hayvanlar âlemini tanımlayan bir başka Latince bilimsel terim de Metazoa'dır.

Genellikle çevrelerine uyum sağlayan ve diğer canlılarla beslenen çokhücreliler alemidir. Vücutları, embriyonun bazı metamorfozlar geçirmesiyle gelişir. Ökaryotik çok hücreli organizmalardır. Besinlerini genel olarak sindirerek alırlar.

Hayvanların birçoğu hareketlidir ve bitkilerde tipik olan kalın hücre duvarları genellikle yoktur. Embriyonik gelişim esnasında büyük ölçülerde hücresel göçler ve doku organizasyonları görülür. Üremeleri primer (birincil) olarak seksüeldir; diploit kromozom taşıyan dişi ve erkekler mayozla haploit kromozomlu gametleri, bunlarda birleşerek diploid zigotu oluşturur.

1,5 milyondan fazla yaşayan türü tanımlanmıştır, fakat gerçek miktarın bazılarına göre 20 milyon, bazılarına göre de 50 milyondan fazla olduğu sanılmaktadır.

Tarihçe

İnsanoğlunun isim kullanmaya başlaması sistematiğin başlangıç noktası olarak kabul edilir. MÖ 383-322 yıllarında Aristo "hayvanlar yaşam şekillerine, hareketlerine, vücut yapılarına, alışkanlıklarına göre sınıflandırılabilir" diyerek bu bilimin temelini oluşturur. Bu düşünce 2000 yıl sürmüştür.

1627-1705 yıllarında John Ray sınıflandırmada doğal sistemi ileri sürmüştür. Linne yazdığı Systema Natura adlı kitabıyla zoolojik nomenklatürün başlangıcını oluşturmuştur. Linne'nin çalışmaları birçok sistematikçiyi etkilemiş, hatta bir sonraki yüzyıla da damgasını vurmuştur. Bu nedenle Linne taksonominin babası olarak kabul edilmiştir.

100 yıl sonra Charles Darwin evrim teorisi ile tüm çalışmaları etkilemiştir. 1866'da Haeckel'in filogenetik ağaç sistemi sistematikçilere yararlı oluştur. Bu dönem taksonominin en önemli periyodu olmuştur. Hergün yeni cinsler, takımlar ortaya çıkmıştır. Daha sonraki yıllarda sadece türler düzeyinde alışmalar yapılmıştır.

Mendel kanunlarının bulunmasıyla önce genetiğin, sonra populasyon genetiğinin gelişimi gerçekleşmiş, günümüzde sistematik çalışmalarda moleküler düzeye inilmiştir. Günümüzde tanımlanmış ve sınıflandırılmış 1.350.000 tür olduğu bilinmektedir. Bunların 1.300.000'ini omurgasızlar oluşturmaktadır. Geri kalan fosillerle birlikte 65.000 tür Chordata şubesinde incelenmektedir. Günümüzde yaşayan yaklaşık 43.000 kordalı bulunmaktadır. Bunun 42.000'i Vertebrata'ya, 1000 kadarı da ilkel kordalılara aittir.

Akrabalıklara göre yapılan genetik çalışmalar sonucu Bilateria dört büyük ana gruba ayrılır:)

1. Deuterostomes
2. Ecdysozoa
3. Platyzoa
4. Lophotrochozoa

Üreme ve gelişme

Hemen hemen tüm hayvanlar çiftleşerek ürerler.Yetişkinler diploid ya da polidiploiddir. Herbirinin kendine has üreme hücresi vardır. Bir çok hayvan çiftleşerek üremeye yatkındır.

Bir çok hayvan güneş ışığı enerjisini dolaylı yollardan kullanarak gelişir, büyür. Hayvanların aksine bitkiler bu ışığı [Fotosentez] ile doğrudan basit şekerler üretmek için kullanır. Bitkiler, havadan aldığı karbon dioksit (CO2) ve topraktan aldığı su (H2O) moleküllerini ışık enerjisini kullanarak kimsayal bir rekasiyon sonucu Glikoz şekeri (C6H12O6) dönüştürür ve son olarak açığa Oksijen çıkar (O2). Elde edilen bu bu şeker daha sonra bitkinin büyümesi için kullanılır. Hayvanlar bu bitkileri yediklerinde ya da bu bu bitkileri yiyen hayvanları yediklerinde bitkilerin içinde bulunan şekeri almış olurlar. Alınan bu şekerleri hem büyümek gelişmek için hem de kendi vücutlarında hareket etmeleri için gerekli olan enerjiyi üretmek için kullanılır.

3 Kasım 2007 Cumartesi

Kuşlar Genel Bilgi




Kuşlar (Aves), hayvanlar aleminde uçabilen omurgalı canlıların çoğunu kapsayan bir biyoloji sınıfıdır.

Kuşlar, diğer canlı alemlerinden farklı olarak bazı özelliklere sahiptir. İlk sabit sıcaklıklı canlılar olma özelliğini taşırlar. Belirgin özellik olarak, üyelerinin tümü, diğer hiçbir hayvan grubunda görülmeyen tüylerle kaplıdır. Ön üyeleri kanatlara dönüşmüştür ve arka üyelerdeki kemikler intertarsal eklem oluşturacak şekilde dizilmiştir. Trake ve bronşlarının bulunduğu yerde çok gelişmiş bir ses kutuları vardır. Sert kabuklu yumurta bırakırlar ve kuluçkaya yatarlar. Embriyo, yumurta kabuğu ve amniyon zarı ile çevrilidir. Kuşların tam işlev gören, karmaşık ve gelişmiş, büyük ve küçük dolaşım sistemleri vardır.

Yaklaşık 9.000 yaşayan kuş türü, 14.000 kadar da soyu tükenmiş türü mevcuttur.


Kökenleri

Kuşlar, sürüngenler ile yakın akrabadırlar. Bu nedenle sürüngenlerle birlikte Sauropsida üst sınıfında toplanırlar. Diapsid Archosauria'dan, özellikle Triyas'ta büyük ölçüde farklılaşmış Thecondonti'dan türemişlerdir. Bu sonuncu grubun içinde bulunan Pseudosuchia, bununla ilgili olarak Dinosauria kuşlara en yakın gruplar olarak varsayılır. En eski kuş fosili, Solenhofen'ın (Batı Almanya) Üst Jura (140 milyon yıl) katmanlarında bulunan Archaeopteryx'dir. 1860 yılında ilk defa tek bir telek, 1861 yılında ise, baş hariç tüm iskelet sistemi tamam olan bir fosil bulunmuştur. Bunlunan bu fosil, bilim dünyasında bir sansasyon yaratmıştır. Çünkü bu fosil, sürüngen ve kuş özelliklerinin her ikisini de aynı ölçüde taşımaktadır. Fosil, H.V. Meyer tarafından Archaeopteryx lithographica olarak tanımlanmış ve Londra'daki British Museum'a konulmuştur.

Anatomileri

Gerçek dişlerin olmayışı, derilerinde salgı bezlerinin olmaması, tüysüz kısımlarında pul bulundurmaları, kafatasının omurgaya bağlanması ve göğüs kemiğinin iyi gelişmiş olması diğer canlılarda az olarak görülebilen özelliklerindendir. Bununla beraber, alyuvarları çekirdekli ve oval, akciğerleri havayı daha verimli kullanabilir tiptedir. Böbrekler metanefroz tiptedir ve boşaltım kanalları kloaka açılır. Devekuşları hariç idrar keseleri yoktur. Atık ürün katı ürik asittir. Bir çift testis bulundururlar ve bunlar kloaka açılır. Ayrı eşeyli canlılardır. Çiftleşme organı (penis) bazı türler (kaz, ördek) haricinde yoktur. Yumurtaları telolesital tiptedir ve meroblastik gelişme gösterir. Her zaman iç döllenme görülür. Beyinden 12 çift sinir çıkar. Görme organları diğer duyu organlarına göre çok daha iyi gelişmiştir. Koku alma duyusu kısmen körelmiştir. Kuşlar, metabolizma hızları en yüksek olan canlı grubudur.

Beslenmeleri

Kuşlarda, her çeşit besine özelleşme görülmektedir. En yaygın beslenmeleri tohumladır. Bunun yanı sıra karışık beslenme de görülür. Kural olarak bitkisel beslenenler çok az da olsa hayvansal besinleri (genellikle yavrulama dönemlerinde) alırlar. Her grubun ya da türün beslenme alışkanlıkları farklıdır. Suda yaşayanlar, başta balık olmak üzere çeşitli su böcekleri ve omurgasız canlılarla, bazıları ise su bitkileriyle beslenirler. Karada yaşayanlar avcıdırlar ve böcekler, omurgasız ve küçük omurgalı canlılar, leş ya da bitki özsuları veya meyvelerle beslenebilirler.

Davranışları
Kuşlarda, beyinin gelişmiş olmasına bağlı olarak, davranış şekilleri karmaşıklaşmıştır. Özellikle sesle iletişim kurulması gelişmiştir. İnsan dışında başka bir canlının sesini taklit etme özelliği sadece kuşlarda bulunur. Ses analizleri tür ayrımlarında bir kriter olarak kullanılır. Beslenme- kur yapma, saldırma ve korunma ile ilgili davranışlar türden türe farklılık gösterir.

Kış uykusu

Kuşlar kural olarak, Çobanaldatanlar (Caprimulgiformes) haricinde kış uykusuna yatmazlar. Kış uykusu sırasında Phalaenoptilus nuttallii türü vücut sıcaklığını 70C'ye kadar düşürür.

Göç

Kuşlarda göç, yılın belli bir dönemini, kuluçkaya yattığı yerden uzak olarak geçirmek anlamına gelir. Gezici kuşlar, kuluçka yerinden değişik yönlere doğru kısmen ayrılan kuşlardır. Yerli kuşlar ise, sürekli kuluçka bölgesinde kalan kuşlardır. Her üç grubunda arasında geçiş formu gruplar bulunmaktadır. Göç davranışı, kuluçka bölgesinde geçici olarak besinin azalması ile ortaya çıkabilir. Kuzeydeki kuların soğuk mevsimle ve bitkilerin yapraklarını dökmesiyle göç ettikleri bilinir. Örneğin su kuşlarının yaşadıkları yerde suların buz tutmasıyla ya da güneyde yaşayanlarda kuraklık nedeniyle yazın kuzeye de göç davranışı başlar. Çoğu kuşta, kışlama ve kuluçkaya yatma bölgeleri kalıtsal olarak saptanmıştır. İlkbaharda ya da yazın iç, kısmen dış etkilerle göç başlatılır.

Yayılışları
Kuşların uçma yeteneğinin gelişmiş olması ve sıcakkanlılık, bütün dünyaya yayılmalarını sağlamıştır. Bazı kuşlar bu yüzden dünyanın bütün heryerinde görülebilir olmuştur. Bazıları ise sadece belli bir bölgeye özgüdür. Tür sayısının en fazla olduğu yer tropik ormanlardır. Güney Amerika, özellikle Amazon tür bakımından en zengin bölgeledir. Türce en fakir yerler ise, kutuplar ve kutuplara yakın soğuk tundralardır.

Sınıflandırma
* Altsınıf Archaeornites (Sürüngen benzeri kuşlar, fosil kuşlar)
* Altsınıf Neornithes (Günümüz kuşları, gerçek kuşlar)

Paleognathae

* Struthioniformes, (Deve kuşları, kiviler vb.)
* Tinamiformes, (Tinamular)
* Anseriformes (Kazsılar), dünya çapında bulunur; 150 tür
* Galliformes (Tavuksular), dünya çapında, kuzey Avrasya harıç; 256 tür
* Sphenisciformes (Penguenler), güney kutbu ve güney suları ait; 16 tür
* Gaviiformes (Dalgıçkuşları), Kuzey Amerika, Avrasya; 5 tür
* Podicipediformes (Yumurta piçleri, Batağanlar), dünya çapında bulunur; 20 tür
* Procellariiformes (Tüp burunlu kuşlar, Fırtına kuşları), bütün denizlerde bulunur; 93 tür
* Pelecaniformes (Kürek ayaklılar, Pelikanlar), dünya çapında bulunur; 57 tür
* Ciconiiformes (Leyleksiler), bütün kıtalarda bulunur; 115 tür
* Falconiformes (Gündüz yırtıcıları), dünya çapında bulunur.
* Turniciformes (Üçparmaklı bıldırcınlar), Eski Dünya, 15 tür
* Gruiformes (Turnamsılar), dünya çapında bulunur; 196 tür
* Charadriiformes (Yağmur kuşları, Kıyı kuşları), dünya çapında bulunur; 305 tür
* Pterocliformes (Bağırtlaklar), Afrika, Avrupa, Asya; 16 tür
* Columbiformes (Güvercinler), dünya çapında bulunur; 300 tür
* Psittaciformes (Papağansılar), bütün tropikal bölgeler, güney ılıman bölgeler; 330 tür
* Cuculiformes (Guguksulur), dünya çapında bulunur; 151 tür
* Strigiformes (Gece yırtıcıları), dünya çapında bulunur; 134 tür
* Caprimulgiformes (Çoban Aldatanlar), dünya çapında bulunur; 96 tür
* Apodiformes (Ebabiller, Sağanlar), dünya çapında bulunur; 403 tür
* Trochiliformes (Kolibriler), orta ve kuzey Amerika, 331 tür
* Coliiformes (Fare kuşları), Sahra aşağıda Afrika; 6 tür
* Trogoniformes (Kemirgen gagalılar), Sahra aşağıda Afrika, Amerika, Asya; 35 tür
* Coraciiformes (Kuzgunkuşları), dünya çapında bulunur; 192 tür
* Piciformes (Ağaçkakansılar), dünya çapında bulunur, Asya kıtasının güneydoğusundaki büyüklü küçüklü adalar harıç; 376 tür
* Passeriformes (Ötücü kuşlar), dünya çapında bulunur; yaklaşık 5200 tür