1 Ekim 2009 Perşembe

Güvercinler

Ilımlılar ve güvercinler Columbidae aile üyeleridir. Bunlar dünyanın her yerinde bulunur. Çünkü tohum ve tahıllar yedikleri Onların diyetler, çoğu iklimlerde biri izin hemen hemen her yerde mevcuttur. Güvercinler en çok kuş sosyal ve bu alanlarda çünkü orada yiyecek mevcuttur ve çatı ve balkon ve terk tutuyor ve binaların üzerine bina saçakları içinde yuva ve roosting alanların bol, bol olacak biliyorum insanların yaşadığı yaşamak istiyorum. Bazı bölgelerde, onlar 'gıda ve pek çok ülkede insanların gelmek için, onun bir park veya kare için güvercin seyreden bir saat gitmek, özellikle tohum bir çanta ile donatılmış gelmek popüler bir eğlence öğrendim.

Papağan ailesi, güvercin ve güvercin ailesi üyeleri gibi adı var bir 'gerçek ürün. Bu onların kendilerinin kendi genç için hangi kusturmak kalın bir madde 'olarak bitkisel süt' bilinen üretmek anlamına gelir. Ilımlılar ve güvercinler istisnai veliler vardır.

Güvercinler ve 'kuş olarak bilinen barış'. Sıcak bir yaz akşamında Onların melodik cooing YOU huzur yapmak olabilir ama çalım antics izlemek ve besleyiciler de saldırgan davranışlar sizi merak yapabilirsiniz!

Genellikle kelime "" güvercin güvercin küçük türleri tanımlamak için kullanılır.

Columbidae daha büyük bir ailenin parçası bir "düzen denilen" ve bu Güvercinler denir.

Gelin ve Güvercinler hakkında daha fazla bilgi. Onlar hakkında bir şeyler çok yakında burada olacak.

Dünya çapında şehirlerde yaygın bir görüş, Rock Güvercin kalabalık cadde ve kamu kareler, atılan yiyecek ve kuş yemi ve teklifleri yaşayan. Iki karanlık wingbars ile tipik mavi-gri kuş ek olarak, çoğu onları düz, soluk, lekeli veya paslı-kırmızı ile kuş sürüleri görürsünüz. Kuzey Amerika Avrupa'dan erken 1600'ler binalar ve pencere çıkıntıları üzerinde, şehir güvercin yuva tanıttı. Köprü altında ahır ve tahıl kulelerde aynı zamanda yuva kırsal, içinde ve doğal kayalıklardan gör.
Kuş Gözlemciliği Inside

* Güvercinlerde Boyut & Şekil
Daha büyük ve yalan bir Mourning Dove daha Rock Güvercin küçük başları ve kısa bacakları ile tıknaz kuşlar. Kanatları geniş ama sivri kanat ve kuyruk geniş ve yuvarlak.
* Renk Desen
Renkli Değişken, ancak en kuş gri kanat iki siyah şeritler ve kuyruk siyah uçlu mavimsi vardır. En kuş yanardöner boğaz tüyleri vardır. Kanat desenleri iki bar, koyu lekeler veya düz olabilir içerebilir. Kuyruk genellikle koyu uçlu.
*Davranış
Güvercinler genellikle sürüler içinde, yürüme toplamak veya zemin ve gıda için gagalama çalışıyor. Zaman paniğe, sürü aniden hava ve daire içine birkaç kez tekrar aşağı gelmeden önce uçuşlar olabilir.
*Habitat
Güvercinler şehirler ve kasabalar tanıdık kuşlar. Ayrıca tarım arazisi ve alanlar çevresinde yanı sıra arketipik tabiatında, kayalıklar görürsünüz.

3 Mayıs 2009 Pazar

Ördek

Ördek
«Paytak» içgüdüsünün etkisiyle, kuduz bir köpekle çarpışmıştı.
BİR PAZAR SABAHI zil çalınca kapıyı açmaya koşan iki yaşındaki Susie, kapının eşiğinde sepetinin içinde büzülmüş bir ördek yavrusu buldu. Hayvancık, boncuk gibi bir çift gözü ve kehribar renginde gagası olan sarı bir tüy yığını halindeydi, ördek yavrusu biraz büyüyerek sepetten çıkıp evin içinde Susie'nin peşinden ayrılmaz olunca, küçük kız sevincinden çılgına dönmüştü.

Ördeğin de biricik sevgilisi Susie idi. O nereye gitse arkasından geliyor, küçük kız koşmaya başlayınca da sarı bir top halinde yerlerde yuvarlanarak ona yetişmeye çabalıyordu. Susie ördeğe «Paytak» adını takmıştı. O yaz Susie ile Paytak kelebekleri beraber kovaladılar, hattâ çalıların arasında saklambaç bile oynadılar.

İki yıl sonra Paytak, soydaşlarından daha iri ve daha kuvvetli bir ördek olmuştu. Bu arada Susie'nin de bir küçük kızkardeşi dünyaya gelmişti. Bir süre bebeğe dikkatle bakan Paytak, sonunda kanatlarını çırparak ve garip sesler çıkararak onun sepetinin yanına yerleşti. Sanki bu şekilde artık büyüdüğünü ve bebeğe bakmak sorumluluğunu üzerine aldığını dünyaya ilân etmek istiyordu. Zorla sepetin yanından alınıp bahçeye bırakılınca, hiddetinden krizler geçirir oldu.

Birkaç hafta sonra Paytak'ın ördek beyni, bebeğe ancak bahçede yalnızken bakmasının gerekli olduğunu kavrayabildi. Küçük yavrunun bahçeye çıkma zamanı gelince,

Paytak kapının önüne dikilirdi. Sonra bebek arabasının altına yerleşir ve etrafı dikkatle gözden geçirmeye başlardı. Susie ile arkadaşları bahçe kapısını daima açık unuturlardı. Aîlahtan Paytak'm sayesinde ne insan, ne de hayvan, hiç kimse bahçeye giremezdi.

Günün birinde şehrin köpekleri arasında bir kuduz salgını başgösterdi. Bir sabah bir arkadaşı Susie'nin annesine telefon etti. «Kuduz bir köpeğin sizin köşeyi döndüğünü gördüm. Aman, dikkat edin!» diyordu.

Kadıncağızın hemen bahçe kapısı hatırına geldi. Kim bilir belki de çocuklar onu gene kapamayı unutmuşlardı. Hemen bahçeye koştu. Daha bebeği göremeden Paytak'ın vahşi vahşi tısladığını işitti.

Bebeğin birkaç metre ilerisinde sabit bakışlı ve salyalı ağızlı bir köpek duruyordu. Paytak da kanatlarını açmış vaziyette onun üzerine yürüyordu.

Elinde süpürge olan hizmetçi, genç annenin hemen arkasındaydı. İki kadın süpürgeyi siper ederek ilerlediler ve bebeği evin içine kaçırdılar. Sonra vakit kaybetmeden polise telefon edildi. Bahçeden akseden korkunç seslerden Paytak'm hâlâ kuduz köpekle boğuştuğu anlaşılıyordu. Birbirlerine sarmaş dolaş olmuş vaziyette basamaklara ve kapıya çarpıyorlardı. Derken Paytak'm acı ile tısladığı duyuldu.

Evde tabanca da yoktu. Polisler ise belli ki zamanında yetişemeyecekîerdi. Genç anne, içinden, Paytak'm tehlikeyi anlayıp kaçması için dua ediyordu. Fakat aynı zamanda onun kaçamıyacağını da biliyordu. Düşmanını bahçeden kovmadıkça mağrur ördeğin içi rahat edemezdi.

Dışarıdaki gürültüler gitgide azalıyordu. Derken bir silâh sesi duyuldu. Biraz sonra kapıyı çalan polis genç kadına, «Dışarıdaki sahneye hayatınızda bir daha rasîıyamazsımz,» dedi.

Bahçenin altı üstüne gelmiş, çiçekler harap olmuştu. Sandalyeler ve bebeğin arabası da devrilmişti. Yerde kırmızı lekeler göze çarpıyordu. Paytak bahçe kapısının önünde kanatları açılmış vaziyette ve gagası kanlar içinde yatıyordu. Köpeğin ölüsü ise bahçenin dışmdaydı.

Polis genç kadına köpeğin parçalanmış başını göstererek, «gördüğünüz gibi aslında, tabancaya pek lüzum yokmuş,» dedi.

Paytak, yabani atalarından kendisine miras kalan bir içgüdünün etkisiyle, düşmanım kutsal saydığı bahçeden kovuncaya kadar çarpışmış ve bu uğurda can vermişti.

Maymunlar

Maymunların Elinde Ölümle Pençeleştik

1. DÜNYA SAVAŞI sırasında, Birleşik Amerika Cumhurbaşkanı Roosevelt, Amerikan şileplerine, Akdeniz'e girmeyi yasak ettiğinden, 1941 yılının ekim ayında Ümit Burnu üzerinden port Sudan'a ve Suriye'te doğru yol alıyorduk. Gemide 9 subay ve 28 personel olmak üzere tam 37 kişiydik. Yükümüzü boşalttıktan sonra, rota Kalküta'ya çevrildi. Oradan manganez, talk, jüt, mika ve kauçuk yükledik. Son dakikada da Amerika daki doktorların, çocuk felcini yenmek için giriştikleri deneylerde kullanılmak üzere ısmarladı klan 500 maymunu başımıza musallat ettiler. Onları, yirmişer yirmişer kafeslere dağıttıktan sonra aklımızdan çıkardık ve bir daha da onlarla ilgilenmedik.

4 nisan günü Seylan'ın Kolombiya limanına gitmek üzere Kalküta'dan ayrıldık. Gemi hızından kaybetmediği takdirde, hedefimize beş günde varacağımız hesaplanmıştı.

Gemimiz 1921 malı, 580 tonluk bir yapıydı. Pek ahım şahım bir şey olmamasına rağmen, sağlamlığına oldukça güvenimiz vardı.

Kalküta'dan demir aldığımız sıralarda, harp haberleri hiç de iç açıcı neviden değildi. İngilizlerin en gözde harp gemilerinden «Prince of YVales» üe «Re-pulse» batırılmış, şubatta Singapur, bir ay kadar sonra da Ran-gun düşmüştü. Daha Kalküta'dan ayrılmadan önce, Amerikan harp gemilerini Malakka boğazından kaçırdıklarını haber almıştık. Japon donanmasının, o sırada bulunduğumuz Bengai körfezini de tarayabileceğini tahmin etmek için doğrusu harp uzmanı olmaya hiç lüzum yoktu.

Boş zamanlarımızda maymunları seyretmekle vakit geçiriyor, birkaç dakika için olsun endişelerimizden sıyrılmaya çalışıyorduk. Hindistan'ın bu cinleri görülecek şeydi. Her kafeste en yaşlı erkek bü tün dişileri kendine ayırıyor, dişilere doğru adım atan her hangi başka bir erkeği öldüresiye dövüyordu. Maymunların bazan bize de sataşacakları tutuyor, yemeklerinden artakalan patates ve ekmek parçalarını kafes parmaklıklarının arasından üzerimize fırlatıyorlardı.

Maymunların bakımı başka-marot ile marangoza aitti. Bu ikisi, kafesleri her sabah hortumla yıkıyor, hayvanlara günde iki defa yemek veriyor, hastaları ayrı kafeslere alıyor, ölüleri ise denize atıyordu. Hasta ve ölü maymunları kafesten çıkarmak oldukça tehlikeli bir işti. Maymunlar bir kere heyecanlandılar ve kafese giren de dikkati elden bıraktı mı, ortalık harp meydanın a dönüyordu. İrice birer kedi büyüklüğündeki bu yaratıkların testere gibi dişleri ve insanı ahtapot gibi saran kollariyle bacakları vardı. Bir keresinde içlerinden biri başkamarota yapışmış, adamcağızı kurtarıncaya kadar hepimizin canı çıkmıştı.

Paskalya sabahı telsizimiz, ta uzaklardan gelen S.O.S. işaretleri aldı. Kaptan derhal tahlisiye sandallarının ve silahların gözden geçirilmesi için emir verdi. Doğrusu gülünecek haldeydik...

Amerika'dan hemen hemen silahsız olarak ayrılmıştık. Birkaç tüfek ile 1. Dünya Savaşı'ndan kalmış bir makineliden başka savmama aracımız yoktu. Bir Japon kruvazörümde karşılaştığımız tak-dirde, halimizin ne olacağım siz düşünün. Tahlisiye sandalı bakamından, silahtan daha zengindik. Dört sandalımız ile iki salımız vardı.

Telsizcimiz Sparks ertesi sabah, 7.20'de, bu sefa nispeten daha yakından bir imdat sinyali daha aldı. «Pawnee» adında bir Amerikan gemisi 40 mil uzaku, topa tutulmuştu ve batmakla d Demek ki civarda Japon gemileri dolaşıyordu. Kaptan, kazanlar: | patlaması tehlikesini göze alarak hızı artırdı ve rotayı, en yaka liman olan Vizagapatam'a çevMJ di. Çok geçmeden Sparks, ikinci) bir S.O.S. aldı. İmdat iste bize «Pawnee» den 11 mil c yakın «Halifax» di.

Bütün personel hazır ol durumuna geçmiş, Kaptandan emir bekliyordu.

Kazanların her an patlaması mümkündü. Derken gözcü, ufukta, üzerimize doğru gelen bir gemi gördü. Üstelik kazanlarda basınç bacayı tüttürmeye başlamasın mı?.. Avaz avaz haykırmaya başlıyan Kaptan, bu duman on saniyede yok edilmediği takdirde, hepimizin hakkından geleceğini söyledi.

Fakat iş işten geçmiş, Japon kruvazörü bizi görmüştü. Buyandan aşağıda 49 derece sıcakta, geminin hızını artırmaya çalışırken, bir yandan da mermilerin ne zaman üzerimize yağmaya başlıyacağınıı merak ediyorduk.

Birden geminin sarsılmasiyla isabet aldığımızı anladık. Bundan sonra arka arkaya yağan mermiler, güvertedeki arkadaşlarımızı temizledi. Kaptan, bu tehlike anında dolaptan Amerikan bayrağını çıkartarak direğe çektirdi. Az sonra Kaptan ortadan kaybolmuş, bayrak da paramparça olmuş bulunuyordu.

Arkadaşları güverteye çıkarmanın zamanı gelmişti. Maymun kafeslerinin yanından geçerken, marangozun, elinde bir demir çubuk olduğu halde, kafeslerin kapılarını kırmakla meşgul bulunduğunu gördüm. Az sonra güverteye fırlayan maymunların çığlıkları yaralıların iniltilerine karışarak dayanılmaz bir uğultu halini aldı. Ah, o zaman marangozu durdurmuş olsaydım, ne kadar iyi bir hareket olurdu.


Güvertede biraz daha ilerleyince, kamarotun, bütün tahlisiye sandallarının denize indirilmedi için emir verdiğini gördüm. \rkadan bizler de suya atıldık. Fakat maymunlar da bizi taklit etmekte gecikmediler.

Sallara ulaşabilenler 16 kişiyi geçmiyordu. Birkaç kişi de zemi enkazından parçalara tutunmuştu.

Bir ara bulunduğum sala doğru yüzen bir maymun gördüm. Bir arkadaş onu sudan çıkarmak üzere uzandı. Fakat birdenbire yüzlerce maymunun üzerimize doğru yüzdüğünü farketmemle tüylerim diken diken oldu.

Biri acı bir çığlık kopardı. 10 - 80 metre kadar ötede, bir tahta parçasına sarılmış bir denizci gördük. Bir maymun, kolları ve bacaklarıyle onun boynuna dolanrnış, etlerini parça parça koparıyordu.

İçimizden biri, «A bu, telsizci sparks!» diye inledi.

Gözlerime inanamıyarak baktığım sırada, birkaç maymunun daha öbürünün yanına yüzerek tahta parçasım ondan koparmaya çalıştıklarını gördüm. Çok seçmeden Sparks, yüzü gözü kan icinde olduğu halde, deli gibi haykırmaya başladı ve sulara gömüldü.

Bir yandan da düzinelerle maymun salımıza yetişmiş, üzerine tırmanmaya çalışıyordu. Biz de tıpkı birer hayvan kesilerek kla mücadeleye koyulduk. Başlarına nişan alarak onları teker teker avlamaya çalışıyorduk, fakat çevik olan maymunlar , biz daha denge sağlayamadan yer değiştirerek tekrar üzerimize saldırıyorlardı. Bir arkadaş bitkin düşerek denize yuvarlandı. Onu tekrar sala çekinceye kadar canım çıktı. Nihayet maymunlarla salın üzerinde boğuşmaya başlamıştık.

Bğuşmak ne kelime!.. Hınzır maymun yaratıklar âdeta dört kolluydular. Bacaklariyle ve kollariyle insana sarılmakta olduğu kadar, göz oymakta da usta idiler. Dişleri ise usturadan keskindi. Korkudan çılgına dönmüşlerdi. Tiz çığlıklar koparırken, gözleri, delillerinki gibi yuvalarında fıldır fıldır dönüyordu.

Bir aralık, nasılsa elime geçen bir maymunun boynunu sıktığımı hatırlıyorum. Hayvan cansız düşünce, onu bacaklarından sallayarak kamçı gibi arkadaşlarına doğru savurmaya başladım.

Vücudumun ışınlan yerlerinden oluk gibi kan akıyordu. Bu perişan halime rağmen, saldaki birkaç kişinin bitkin düştüğünü ve maymunlarla cebelleşmek için kollarım bile kaldıramadıklannı farkettim. Cesedi bunlardan birine vererek, «kamçı» vazifesi görecek başka bir maymun beklemeye başladım. Çok geçmeden üzerime atılarak dişlerini enseme geçiren iri bir erkek maymunun boynunu kırdım. Ve onu elime alarak yeniden kamçı gibi, alabildiğine savurmaya başladım.

Bundan sonra olanlan pek iyi hatırlıyamıyorum. Sonuncu maymunun ölüsünü de suya attıktan sonra, salda dokuz kişiyken, ancak üç kişi kaldığımızı gördüm. O iki arkadaşım da bir saate varmadan can verdiler.

Bundan sonraki pek o kadar önemli değil. Denize atılma emri verilinceye kadar görevi başından aynlmayan Sparks'm telsizleri, Amerika yolundaki bir yolcu gemisini imdadımıza yetiştirmişti. Dönüş yolunda, geminin yolcuları, hep bir Japon gemisiyle karşılaşmaktan korkmakla vakit geçirdiler. Fakat ölümden kurtulan on iki kişi, bundan çok daha korkunç kabuslarla pençeleşti. Bugün hala geceleri terler içinde uyanıyor ve lambayı yakıp odamda olduğumu görene kadar, deli maymunlar tarafından boğazlandığımı sanarak tirtir titriyorum...

örümcek maymun
kızıl maymunlar

30 Nisan 2009 Perşembe

En Zeki Hayvan Şempanze

Hayvanlar Alemi'nin En zeki Yaratığı:

ŞEMPANZE

Bu hayvan, insanların hareketlerini taklit etmekte, öteki yaratıklardan kat kat üstündür.

• ingiliz gezginlerinden ve hayvan koleksiyoncularından Dr. Ansorge bir gün, dar nehirler yoluyla Batı Afrika'nın sık ormanlarının en ücra yerime kadar giren gemilerden birindeydi. Koleksiyoncunun niyeti ormanın içinde tek başına yaşayan bir beyazı ziyaret etmekti. Gece bastırırken iskeleye vardı. O beyazın evini orman içinde nasıl bulacağını düşünürken, birden kendisine yaklaşan bir fener gördü. Bunu taşıyan el, yerden ancak 50 - 60 santim yüksekte olduğuna göre, bir çocukla, ya da bir cüceyle karşılaşacağını umarken, kendisini karşılamaya gelenin bir şempanze olduğunu görmez mi?... Şempanze maymun bir şey demeden Dr. An-sorge'yl elinden tuttu ve ormanın içinde birkaç yüz metre ileriye götürerek efendisine teslim etti. Koleksiyoncu bunun üzerine, ev sahibinin yıllardır bu garip arkadaşla yalnız yaşadığını ve şempanzenin, bütün ev işlerini gördükten başka, ona arkadaşlık ettiğini de öğrendi. Efendisi şempanzeye bütün gemileri beklemesini ve bunlardan inen beyazları kendisine getirmesini de öğretmişti.


En Zeki Hayvan Şempanze

29 Nisan 2009 Çarşamba

DÜŞÜK KULAK SAHİBİNİ NASIL BULDU

DÜŞÜK KULAK SAHİBİNİ NASIL BULDU

«Düşük Kulak» bir İngiliz hava yüzbaşısının kahverengi gözlü ve sarkık kulaklı köpeğiydi. Av uçaklarının içi fevkalade dar olduğundan. Düşük Kulak uçuşlara efendiliyle çıkamaz, onu havaalanı müdürünün odasında beklerdi. Yüzbaşının uçağı yere inmeden, hiç kimse onu oradan ayıramazdı. Harp yıllarıydı. Günün birinde yüzbaşının uçağının da bulunduğu bir filonun Fransa üzerindeki akından dönmesi beklenirken, Düşük Kulak'm ansızın yerinden kalkarak müdürün odasından dışarı fırladığı görüldü.

20 dakika sonra alanın müdürü, bir uçağın alan yakınlarına düştüğünü ve pilotunun da atladığı haberini aldı. Bir saatlik araştırmadan sonra yüzbaşıyı bir bacağı kırılmış halde paraşütünün yanında oturur buldular. Düşük Kulak da oradaydı ve efendisinin yüzünü cesaret verici bir tarzda yalıyordu. Düşük Kulakın, uçağın düştüğünü daha hiç kimse duymadan nasıl hissettiği, efendisinin tehlikede olduğunu nasıl anladığı ve onu nasıl bulabildiği bir türlü izah edilemedi..

köpek.

ÇEGİNGEN RAKUN 'UN MARİFETLERİ



ÇEGİNGEN RAKUN'UN MARİFETLERİ

Kuzey Amerika'ya has rakum adında ayıya benzer, kuyruğu alacalı halkalı bir hayvan vardır. Bir gün bir genç çiftçi bunlardan iki tane rakumu yakalayarak tahta bir kafese hapsetmişti. Birkaç hafta sonra rakumlardan birisi, kendisini yakalayan adamla dost olmuştu, öbürü aksine çekingen duruyor, daima kafesin gerisine kaçıyor, orda kalıyordu. Çiftçi kafese yiyecek koymaya gittiği zamanlar, onu yalnız samimî olanı karşılamaya geliyordu.

Bir gün çiftçi, rakun'ların ikisini de kafeslerinde bulamadı. Çekingen olan rakunun her zaman durduğu köşede kanı bir delik vardı. Besbelli iki hayw an sözel bir plan hazırlamışlar, zeki rakum kafese yaklaşan çiftçiyle meşgul olup, onun dikkatini çekerken, öbürü geceleyin giriştikleri kazının deliğini ve delikten çıkan talaşları gizliyordu.

AHBAP CANLISI BİR FOK

AHBAP CANLISI BİR FOK

1923'te Amerikan Donanmasının «Omaha» gemisi bir gün California' nın San Pedro limanına demir attığı sırada, suyun içinde bir gürültü koptu. Araştırınca, genç bir fok*un gemiye bağlı bir sandala binmeye çalıştığı görüldü. Bunun üzerine geminin yanlarını temizlerken üzerine çıkılan iskelelerden birini; aşağıya sarkıttılar. Ayıbalığı da bunun üstüne çıktı ve güverteye çekildi.

Hayvanın böğründe bir kesik vardı. Geminin doktoru yarayı dikti. Tayfalar da ziyaretçiyi şeker ve çiğ balıkla beslediler. Ayıbalığı yarası iyileşinceye kadar gemide kaldı. Sonra bir gün geldiği yoldan giderek gemiden ayrıldı.

Fakat gemi, limanda kaldığı müddetçe, sık sık gemiyi ziyarete geliyordu. Gemidekiierin dikkatini çektikten sonra, kendisine iskelenin indirilmesini bekliyor, böylece yukarı çıkarak beslenip okşanmak için gemicilerin yanma gidiyordu. İşin enteresan tarafı bu fok «Omaha» gemisini limandaki öbür gemilerden ayırabiliyor , fok balığı başka hiç bir gemiyi ziyarete gitmiyordu.

Kokarca'nın Köpeğe Verdiği Ders

Kokarca'nın Köpeğe Verdiği Ders


BU, Amerika'da geçen olmuş bir vakadır. Bir evde «Butch» adında bir
köpekle «Stripes» yani «Çizgili» adında kokusu alınmış bir kokarca
vardı. Stripes yavru iken onu avluda Butch'un yanma bırakıyorlardı.
Evdekiler, köpeğin bu garip hayvanı, orasını burasını hafif hafif
ısırarak müthiş kızdırdığını keşfetmekte gecikmediler. Bir gece avluya
çıkınca, köpeği yalnız buldular. Parmaklığın dibindeki bir delik,
kokarcamın nasıl kaçtığını açıkça anlatıyordu.


Birkaç
gece sonra avluda otururken, Stripes'in parmaklığın dibindeki delikten
avluya girdiğini görünce, ev halkı son derece sevindiler. Stri-pes'in
peşinde başka bir kokarca daha vardı. Kokarcalar girdiğinde Butch da neşeli neşeli havladı ve
yeni kokarcayı ısırmaya kalkıştı. Hayvan o an pis kokusunu Buteh'a
doğru fışkırttı. Gözleri yanan köpek acı acı uluyarak avlunun en uzak
köşesine kaçtı.


Ertesi sabah ikinci kokarcanın gitmiş olduğunu gördüler. Bir daha da
gelmesine hacet yoktu zaten... Butch, Stripes'i bir daha rahatsız
etmedi.

İlgili: Yabani Köpekler, Hindistan Köpekleri

KIRLANGIÇLARIN İNTİKAMI

KIRLANGIÇLARIN İNTİKAMI


Bir sabah yuvaları evimizin saçağında bulunan iki kırlangıcı,
yuvalarına yerleşen sevimli bir serçeyi kovmaya çabalarken gördüm.
Kırlangıçlar serçeyi kımıldatmayı bir türlü başaramıyorlardı. Bunun
üzerine kırlangıçlar uçtular ve biraz sonra da yirmi kadar kırlangıcı
peşlerine takmış olarak döndüler. Yuvadaki serçeye yeniden saldırmaya
başladılar. Bu kırlangıç kalabalığının hücumuna rağmen, serçe yuvayı
bir türlü terk etmedi.


Kırlangıçlar tekrar uzaklaştılar. İki saat sonra evimizin etrafını o
zamana kadar görmediğim kalabalıkta bir kırlangıç sürüsü kapladı. Bütün
kırlangıçların bir hamlede çullandıkları yuva görünmez oldu. Birkaç
dakika sonra hepsi gitti. Merakla yuvanın bulunduğu yere çıktım. Bunun
üzerine yuvanın ağzının tamamen çamurla sıvanmış olduğunu gördüm,


Aradan aylar geçti. Sonbaharın yağmurlu fırtınaları yuvayı aşağı
düşürünce, etrafındaki yapışkan çamur tabakasını kırdım. İçinden
serçe nin ölmüş ve mumyalaşmış vücudu çıktı.

İlgili: Serçe Kuşu, evcil serçeler

28 Nisan 2009 Salı

İnsan yiyen kaplan beni Nasıl Kaçırdı?

Ünlü kaplan avcısının eşi başlarından geçen korkunç bir kaplar avını anlatıyor.
İnsan yiyen kaplan beni Nasıl Kaçırdı?

KOCAM Derek vahşi hayvan avcısı olarak meşhur olduğundan serseri filleri veya insan yiyen kaplanları öldürmeye ikide bir çağrılırdı. Birkaç yıl önce de bir av partisi dolayısiyle Bombay'da bulunduğumuz sıralarda, onu bir kaplanı öldürmeye davet etmişlerdi. İnsan yiyen bu canavar, doğu kıyısında, Puru denilen yerde bulunuyordu. Birçok yerliyi kaçırmış ve yemişti... Derek onu avlamayı kabul etti.
Puru yakınlarında birçok kaplan vardı, ama yalnız bir tanesi insan yiyici olarak ün salmıştı. Bir fille giriştiği kavga sonucunda bu kaplanın bir ayağı ezilmiş, yayvan kalmıştı. Ama bu sakatlığın, hayvanın saldın hızı üzerinde hiçbir yavaşlatıcı etkisi olmamıştı.
Grubumuz, kocam Derek, silahlarımızı taşıyan Ali, iki yerli yardımcı ve benden ibaretti. Köylüler, büyük bir ağacm üzerinde bir av kulübesi kurmamıza yardım etmişler ve yem olarak da bize genç bir boğa armağan etmişlerdi.
Derek, Ali ve ben av platformunda bütün gece ses çıkarmadan oeJaeaiK. Sigara içemiyor ve ancak fısıltı halinde konuşuyorduk. Mevsim, yağmur mevsimiydi ve soğuk; mize rağmen tarafımız uyu*
fak vakti de gözükmedi. Artık aşağı inmeye karar veraaşak. Derek yere atladı, arkasından da ben... Ali ise silahlan ve leri indiriyordu. Bir anda bîr ça-tırdı koptu, arkasından da bütanın feryadı ile beraber sarih siyahlı bir kitle yanımızdan yıldırım gibi geçip kayboldu. Ağnamı açık kalakaldık. Derek, «ABafctaa birimizi kapmadı,» dedi.
Hemen kaplanın peşine döştük. Sesin geldiği yönde bir, btr buçuk kilometre kadar yürüdük.
Tecrübeli ve cesur bir ava olan Ali daha ileri gitmemenin ihtar etti. Zira Kaplan arkasından geldiğimizi sezerek avını bırakmış ve bize pusu kurmuş olabilirdi. Bir saat kadar beklemeye karar verdik. Bu sürenin sonunda iki yerli ile desteklenen grubumuzla gene kaplanın peşine düştük. Bir müddet yürüdükten sonra boğanın leşiyle karşılaştık. Ali leşe pek fazla yaklaşmamamızı söyledi. Zira kaplan yakınlarda olabilirdi. Boğaya doğru birkaç adım ilerlemiş olan yerlilerden biri, Aü'nin sözünü din-lemiyerek yürümeye devam etti. Aynı anda uzun ve çevik bir vücut yine şimşek hızıyla ortaya çıkarak kükremeler ve feryatlarla karışık bir ses hercümerci arasında yerliyi kaptığı gibi kayıplara karıştı.
Hemen kaplanın peşine düş-tükse de, ayak bileklerimize kadar çıkan çamur ve ustura kadar keskin, yüksek sazlar çabuk ilerlememize engel oluvordu.Zaten bahtsız Hintlinin sesi de pek çabuk kesildi.
Yerlinin cesediyle karşılaştığımız vakit dehşet içinde kaldık. Vücudunun bir kısmı yenmiş, başı ise gövdeden ayrılıp bir ağacın dibine fırlatılmıştı. Yuvalarından fırlamış gözlerde unutulmaz bir dehşetin izleri donup kalmıştı. Midem bulamyordu. Derek'in de sapsarı kesildiğini gördüm. Cesedin iki adım ilerisindeki bir ağaca bir av platformu kurmaya karar verdik. Derek, Ali ve ben yerlerimize geçerek beklemeye koyulduk. Hintliler ise yerlinin akrabalarına acıklı haberi vermek üzere köye dönmüşlerdi.
Hava kararıp da adamcağızın cesedi görünmez olunca biraz rahat ettim. Her halde uyumuş da olacağım ki, Ali omuzuma vurarak beni uyandırdığı zaman saat sabahın ikisi olmuştu. Karanlıkta cesedin başında bir çift parlak göz farkettim. Hemen Derek'le beraber ateş ettik. Kükreme ve pençe gürültüleri koptu. Hayvanın ağaçlara ve çalılara çarptığını duyduk. Sonra ortalığa yine sessizlik çöktü. Fakat biz yerimizden kıpırdamadık.
Bir zaman sonra aşağıda gene gürültüler duyduk. Her halde bu kaplan değildi. Bir çakal veya başka bir leş yiyen hayvan mutlaka zavallı adamın cesediyle kendine ziyafet çekiyordu. Ay bulutların arasına girdiği için, hiç bir şey göremiyorduk. Şafak söktüğü zaman aşağı inebildik. Zavallı adamın kemiklerinin üzerinde hemen hiç et kalmamıştı. Yalınında da koca bir kaplanın cesedi yatıyordu.Ama bu peşine düştüğümüz kaplan değildi.
Uzakten köylülerin gürültü ile geldiklerini duyduk. Konserve kutuları ve teneke parçaları çalarak canavarı korkutup kaçırmak istiyorlardı. Yanımıza gelerek zavallı yerliden arta kalanları topladılar ve gömmek üzere köye götürdüler. Biz de kampımıza döndük.
Ertesi sabah canavardan bir haber alamadığımız için, Derek'-îe birlikte kuş avlamaya çıktık.
Ali'den başka dört de yerli bizimle beraberdi. Ali'ye sorarsanız, o, bizim hafif silâhlarla ava çıkmamızı doğru bulmuyordu. Zira kaplanın her hareketimizi gözetlemesi ihtimali vardı.
Hava yağışlı ve soğuk olduğu için, üzerime kalın ve uzunca bir deri ceket almıştım. Gün sona ermeden hayatımı bu kalın elbiselere borçlu olacağımı nerden bilebilirdim?.. Bir havli zaman avlandık. Kuşlardan başka iki de karaca vurmuştuk. Akşama doğru hepimiz yorulmuştuk.
Tam iki açıklığı birbirinden 1 ayıran bir çalılığın yanından geçîyorduk ki, en umulmadık anda şimşek gibi üzerimize atılan turuncu ve siyah bir vücut gözlerîmizi kamaştırdı. Kulaklarımın dibinde korkunç bir hırlama duydum. Koca bir kafa ile ardına kadar açık bir ağzı hayal meyal görmemle beraber, belimden kavranıldığımı hissetmem bir oldu.
Derek'in, Ali'nin ve yerlilerin bağın şiarını duyuyordum. Öyle şaşkın haldeydim ki, başıma geleni birden kavrıyamadım. Ama durum rüya değil, hakikatti. Kaplan beni belimden yakalamış, ormana götürüyordu. «Bu bir kâbus galiba,» diye düşünecek olduysam da, canavarın çenelerinin belimdeki baskısı ve beni hoplata zıplata sürürkleyişi gerçekti. Beni her an yere bırakıp palçalamaya başlıyabilirdi. Silâhımı hâlâ sol elimde tutuyordum, ama sağ kolum kaplanın ağzmdaydı. Kendime telkin yaparak şuurumu kaybetmemeye çalışıyordum. Zira tek kurtuluş ümidim, canavar beni yere bıraktığı an ona ateş edebilecek durumda olmamdı...
Sebebini anlıyamadım, ama kaplan ansızın geri döndü ve ağaçlarla kaplı bataklığa giden çamurlu yolu terkedip beni açık araziye doğru götürmeye başladı. İşte o zaman Ali'yi gördüm. Elinde Derek'in silâhiyle bizi takip ediyordu. Bu kadar hızlı koşan bir insan şimdiye kadar görmemiştim. Kaplan hem ayağı yüzünden, hem de beni taşıdığı için yavaşlıyordu. Ali'nin arkasından Derek, geriden de yerliler koşuyorlardı...
Takip edildiğini hisseden canavar ansızın döndü ve homurdanmaya başladı. Ama beni bırakmak şöyle dursun, çenelerini büsbütün sıktı. Ali, «Cesaret sahip!.. Cesaret!..» diye bağırıyordu. Ağzında benim bulunmama rağmen, kaplan Ali'ye doğru bir pençe savurdu. Ali geriye sıçrayarak canını zor kurtardı. O zaman üçümüzün de ne korkunç bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuzu anladım. Kaplan beni bırakırsa, Derek ile Ali'yi bir anda parçalı-



**Kaplan bir an beni bırakıp Ali'nin üstüne atlamaya hazırlandı. Ama sonra vazgeçti. Homurdanarak bana döndü.**

Kocabaş'ın Sonu

Kocabaş'ın Son
ÜÇ KİŞİLİK bir ailenin
içinde doğmuşum: annem, babam ve Kocabaş'tan ibaret bir ailenin. Daha bir günlükken Kocabaş'ın himayesine girmişim. O, cinsi belirsiz, orta yaşlı ve belli alışkanlıkları olan bir köpekti.
Annem beni, arabamın içinde bahçenin neresine bıraksa, yanıma kimsenin soku-lamıyacağmdan emin bulunurdu. Ben, yürüyecek kadar büyüyünce, Kocabaş bu defa bana gezintilerimde göz kulak olmaya başladı. Bana emin sınırlar tayin etmişti. Bunları aşmaya yeltenişlerimde elimi ağzına alır ve beni yavaşça geriye çekerdi.
Ben okula başladıktan sonra, Kocabaş'ın kendine ayırabileceği biraz vakti oldu. İşte o zaman ihtiyarlamaya başladığını anladığını tahmin ediyorum. Gözleri bozulmuş, eski canlılığı kalmamıştı. Baytarın onu uyutmak tavsiyesini, an* nemle babam uzun zaman duymamazlıktan geldiler.
Sonbahar içinde bir pazar günü babamın Kocabaşla ava çıkmayı sevdiği yere gitmiştik. Annem babama, «Böylesi daha iyi Jim,» deyinceye kadar ben durumda bir anormallik olduğunu farkedememiştim.
Babam derin bir göğüs geçirdi, fakat cevap vermedi. Bu av partileri bizim için büyük bir eğlence idi, fakat o gün babam ne gülüyor, ne de şaka ediyordu. Kocabaş, babamın arkasından otomobilden atlamaya hazırlanırken, an-
nem onun başını okşadı, sonra derhal kitabını açarak oku-' maya başladı.
Çok geçmeden babamın tüfek sesini duyduk. Anneme, «Babam hemen bir av görmüş olmalı,» dedim. Annem evet gibilerdenN başını salladı ve burnunu gürültüyle sildi. Annemin, kendisini ağlatan bu kitapları neden okuduğuna aklım ermiyordu.
Birden annemin, «Aman Allahım!» f eryadıyla yerimden sıçradım.
— «Ne oluyorsun anne? Gelen Kocabaş,» diye söylendim.
Sevgili köpeğim otomobile üç metre kala durdu. Kalçasında, gitgide genişleyen bir kırmızı leke göze çarpıyordu. «Anne, bak! Yaralanmış!» diye bağırdım.
İkimiz de otomobilden atlamaya hazırlandıksa da, Kocabaş, sanki en müthiş düşmanları imişiz gibi, bize dişlerini gösterdi ve hırlamaya başladı.
— «Niçin böyle hareket ediyor?» diye sordum.
Annem elimi avucuna aldı. «Kocabaş çok ihtiyarladı yavrum. İhtiyar köpekler ise ba-zan akıllarını kaçırırlar,» dedi.
Tam o sırada babam koşarak çalıların arasından çıktı. Kocabaş bu sefer ondan tarafa da dönerek hırladı.
Babam, «Allahım, ben bu dikkatsizliği nasıl yaptım?» diye inledi. «Halbuki canını acıtmadan işini bitirmek istemiştim. Ama doğru dürüst önümü göremiyordum gali-
ba... Her halde ağlıyordum!-»
Annem yumuşak bir sesle, «Biliyorum canım, biliyo* rum.» diye mırıldandı. «Ama kendisine yardım etmemize meydan vermediğine göre, gene de başka çare yok.»
Babam cevap vermedi. Otomobilin öteki yanma geçmeye teşebbüs ettiyse de, Kocabaş da arkasından gelmişti. Ne bizim otomobilden çıkmamıza, ne de babamın otomobile binmesine izin veriyordu.
İşte o sırada babam, Kocabaş'ın havlayarak bize göstermek istediği şeyi gördü ve derhal otomobilin altındaki bir şeye ateş etti. Bu, bize atılmaya hazırlanan upuzun, korkunç bir yılandı!..
Babamın, yılandan kestiği 16 parçalı çıngırağı hala muhafaza ederim.
Dönüşte annem otomobili kullanırken, babam Kocabaş'ı kucağına oturttu. Baytar tarafından yarası sarılan Kocabaş, bir hafta sonra eski sıhhatine ve neşesine kavuşmuştu.
Sadık dostumuz bir yıl daha bizimle kaldı. Derken bir gece uykusunda bizden ebediyen ayrıldı. GÖz yaşlarımızın onu uyandıramayacağına inanç getirince, onu, küçükken beni gölgesinde büyüttüğü ağacın altına gömdük.

11 Ocak 2009 Pazar

Yılanlar Hakkında Sorular

Sürüngenler Hakkında Sıkça Sorulan Sorular
* Türkiye'de kaç tür kertenkele vardır?
* Türkiye'de kaç tür yılan vardır?
* Türkiye'de zehirli kertenkele var mıdır?
* Türkiye'de zehirli yılan var mıdır?
* Zehirli Yılan ile Zehirsiz Yılan'ı nasıl ayırdedebilirim?
* Zehirli yılan sokmasına durumunda ne yapmalıyım?
* Arada doğaya kamp yapmaya gidiyoruz, yılanlar bize zarar verir mi?
* Yılanlar faydalı hayvanlar mıdır?
* Evde yılan veya kertenkele beslememiz mümkün mü?
* Evimin bahçesine yılan girmemesi için ne yapmalıyım?



Türkiye'de kaç tür kertenkele vardır?
Türkiye'de 64 türe yakın kertenkele yaşamaktadır, ancak bazı türler bazı herpetologlara göre alttür, bazılarına göre ise tür sayıldığından bu sayıda ufak tefek farklılıklar olabilmektedir.

Türkiye'de kaç tür yılan vardır?
Türkiye'de 54 türe yakın yılan yaşamaktadır, ancak bazı türler bazı herpetologlara göre alttür, bazılarına göre ise tür sayıldığından bu sayıda ufak tefek farklılıklar olabilmektedir.

Türkiye'de zehirli kertenkele var mıdır?
Hayır! zehirli kertenkele Ne Türkiye'de ne de Avrupa'da zehirli kertenkele yoktur. Dünya'da sadece iki tür kertenkele zehirlidir (Heloderma suspectum, Heloderma horridum) bunlar da sadece Güney Amerika ve Kuzey Amerika'nın güney'inde yaşarlar. Ancak bu iki tür kertenkelenin de zehir iletim sistemleri fazla gelişmediği için insanlara zarar veremezler.
Ülkemizde yanlış olarak, yeşil kertenkelelerin zehirli olduğu sanılmaktadır. Bu çok yanlış bir inanıştır, ülkemizde zehirli kertenkele dünyada varolan iki zehirli kertenkele türü sadece Amerika kat'asında yaşarlar.

Türkiye'de zehirli yılan var mıdır?
Evet Türkiye'de bulunan 54 yılan türünden 13 türü zehirli 3 türü yarı zehirli geri kalan 38 türü ise tamamen zehirsizdir. Ancak ne zehirli nede zehirsiz yılanlar, üzerlerine basılmadıkça, taş ve sopa ile korkutulmadıkça insanlara saldırmazlar, tersine kaçarlar.

Zehirli Yılan ile Zehirsiz Yılan'ı nasıl ayırdedebilirim?
Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki, bir yılanın zehirli yada zehirsiz olduğunu saptamak, çoğu kez uzmanlık gerektiren bir konudur. Her ne kadar Türkiye'de bulunan yılanların zehirleri, sağlıklı bir insanı öldürecek kadar güçlü değilse de, yine de canınızı oldukça acıtabilir, ve ciddi yaralanmalara neden olabilir bu bakımdan dikkatli olmak gerekir. Şunu hiç aklımızdan çıkartmayalım ki; Hiç bir yılan taciz edilmedikçe insanlara saldırmaz ve ısırmaz, tersine insanlardan kaçar. Ayrıca zehirli yılanlar, tarım alanları ve bahçelerdeki fare, köstebek gibi kemirgenleri yiyerek beslendiklerinden, çok faydalı hayvanlardır. Bu bakımdan bağ ve bahçelerinizdeki yılanları; ister zehirli ister zehirsiz olsun öldürmeyiniz!
Ülkemizde bulunan 54 tür yılandan sadece 13 türü zehirli, 3 türü yarı zehirli, 38 türü ise zehirsizdir.
Yarı zehirli tabir ettiğimiz yılanlar Colubridae familyasından:
Malpolon monspessulanus (Çukurbaşlı Yılan) Max boyu: 180cm - 2 Metre
Telescopus fallax (Kedi Gözlü Yılan) Max boyu: 70-80cm türleridir
Telescopus nigriceps (Siyah Bantlı Kedi Gözlü Yılan) Max boyu:68 cm.
Her üç yılanında zehir dişleri ağızın gerisinde bulunduğu için, vücudun parmak gibi ince uzun kısımları, yılanın ağzına girmediği sürece insanlar için tehlikesiz, ancak küçük kertenkele ve fareler için ölümcüldür.
Diğer 13 Zehirli yılan'ın 12'si Viperidae (Engerekgiller) Familyasına ait olup, diğeri Elepidae familyasındandır zehirleri sağlıklı bir insan için ölümcül olmasa bile (Acilen doktora gidilmelidir), ciddi yaralanmalara ve sakatlıklara neden olabilir ayrıca oldukça can yakıcıdır. Bunlar:
ipera lebetina (Vipera lebetina) (Koca Engerek) Max Boyu: 124cm
Montivipera albizona (Vipera albizona)
Montivipera bulgardaghica (Vipera bulgardaghica) >(Bolkar Engereği) >
Montivipera raddei (Vipera raddei) (Ağrı Engereği)Max Boyu: 1m
Montivipera wagneri ( Vipera wagneri) (Vagner Engereği) Max Boyu 50-90cm
Montivipera xanthina s (Vipera xanthina ) s(Şeritli Engerek) Max Boyu: 80cm, nadiren 1m
Vipera ammodytes (Boynuzlu Engerek) Maksimum boyu 1 Metre
Vipera barani s(Baran Engereği) Max Boyu: 55cm
Vipera kaznakovi (Kafkas Engereği) (Caucasian Viper) Max Boyu: 60 -70cm
Vipera pontica (Çoruh Engereği) Max Buyu: 50cm
Vipera anatolica (Vipera ursinii anatolica) (Anadolu Küçük Engereği) Max Boyu: 50-60cm
Vipera eriwanensis (Vipera ursinii eriwanensis) (Küçük Engerek) Max Boyu: 50-60cm
Walterinnesia aegyptia (Çöl Kobrası) Max Boyu 120cm türleridir.
Bunların içinde büyüklük ve zehir keselerinin büyüklüğü bakımından en tehlikeli olabilecek türler:
ipera lebetina (Vipera lebetina) Max Boyu: 124cm
Montiv ipera xanthina (Şeritli Engerek) Max Boyu: 80cm, nadiren 1m türleridir.
Vipera ammodytes (Boynuzlu Engerek) Maksimum boyu 90cm - 1 Metre
Ancak ne zehirli yılanlar ne de zehirsiz olanlar, üzerlerine basılmadıkça, köşeye kıstırılıp rahatsız edilmedikçe insanları ısırmazlar tersine kaçarlar. Bu yılanlar tarlalardaki kemirgenleri yediklerinden faydalıdırlar ve kesinlikle korunmalıdırlar.

Zehirli yılan sokmasına durumunda ne yapmalıyım?
Yılan sokması sonucu tedavi uygulanması tamamen doktorların işidir. Bu sayfada yazılanlar, tamamen konu hakkında bilgi edinmek isteyen kişileri bilgilendirme amacı taşımaktadır. Bu sayfada yazılanların yanlış yorumlanması sonucu oluşabilecek kötü durumlardan hiç bir sorumluluk kabul edilmez.

Zehirin yayılması:
Zehirli Yılan ısırınca, zehir dişlerinden akan sıvı vücut içine iki koldan yayılır. Bunlardan biri kan dolaşım sistemidir. Fakat zehir dişinin doğrudan damar içine batması ender görülen bir olaydır. Böyle olduğunda zehir çabuk yayılır ve birkaç dakika içinde etkisini gösterir. İkinci yol lenf dolaşım sistemidir. Zehir vücut içine daha çok bu yol ile yayılır, lenf yoluyla yayılma yavaş olur. Fakat zehrin bazı toksik unsurları, temasa geldikleri dokuları ve ince damarları tahrip ederek kan ve lenf in dokular arasına sızmasına neden olurlar. Lenf yoluyla yayılmada vücudun hareket ettirilmemesi gerekir. Çünkü hareket zehrin yayılmasını hızlandırır. Zehrin lenf yoluyla yayılması önlenmezse. Sonuçta zehir kana karışmış olur ve daha tehlikeli bir durum ortaya çıkar.

İlk Yardım:
Böyle bir durumda yapılacak ilk işler aşağıdadır.
Isırılan kişi, ısıran yılanı yakalamaya çalışmamalıdır; çünkü bu durum diğer ısırma ve yaralanmalara sebep olabilir, ayrıca hareket zehirin yayılmasını çabuklaştırır. Hastahanelerde farklı yılanlar için farklı tip antiserumlar yoktur bu bakımdan yılanın türünü hassas olarak belirlemenin fazlaca bir anlamı da yoktur. Her yılan ısırması zehirli bir yılan ısırması anlamına gelmez, çoğu kez insanlar, zehirsiz yılanlar tarafından ısırılır. Hatta zehirli bir yılan ısırsa bile her zaman zehir enjekte etmeyebilir.
Yılan türlerinin ısırmalarında, şayet zamanında önlem alınırsa, ölüm çok enderdir. Tedavi edilmemiş engerek ısırmalarında dahi 24 saat içinde bir ölüm olayına pek rastlanmaz. Bununla birlikte yılan ısırmaları ciddiye alınmalıdır. Derhal mekanik emme yapılmalıdır. Şayet yarım saat içinde ısırılan yerde bazı belirtiler ortaya çıkarsa bir zehirlenme ihtimali vardır. Bu durumda tedaviye geçmek için vakit kaybedilmemelidir. Ancak telaşlanma ve heyecan aynı şekilde tehlikeli olabilir. Bu bakımdan hasta yatırılmalı ve sakinleştirilmelidir.
Bazı hassas kimselerde (yılan zehirine aşırı duyarlı) ısırılma olayından hemen sonra kasılmalar ortaya çıkar, bu durumlarda mümkün olduğunca çabuk tıbbi yardım gereklidir.

Eğer bir zehirli yılan tarafından zehirlenme olayı gerçekleştiyse:
Türkiye'deki zehirli yılanların bir kaçı hariç neredeyse tamamı Vipera cinsine aittir, yani engerekdir. Engereklerin zehri kanın yapısını bozar bir kişi engerek tarafından ısırıldıysa ve engerek hatırı sayılır miktarda zehir enjekte ettiyse: Bölgesel ağrı, şişme, ödem, deri renginin değişmesi ortaya çıkacaktır. Bazı durumlarda yara ve hastanın dişetlerinde kanamalar meydana gelir. Ciddi zehirlenmelerde ise dirsek ve diz üzerine geçen şişmeler veya kanamalar 2 saat içinde görünebilir.
1) Isırılan yeri su ile yıkayıp üzerindeki yüzeysel zehirden kurtulun, ısırma yerini kesinlekle ovuşturmayın ve 8-10 cm. kadar üzerinden bir bağ ile (mendil, kravat, serum lastiği) ile sıkmak. Bağ ne çok gevşek nede çok sıkı olmalıdır ve arada gevşetilmelidir. Buradan amaç deri altındaki lenf hareketini durdurmak ama kan dolaşımına engel olmamaktır, baskı bu düzeyde olmalıdır, bilekteki nabız atışı hissedilmelidir. Ayakta ise nabız atışı topuktan alınmalıdır. Hastaya kesinlikle alkol VERİLMEMELİ, Antihistaminik ilaçlar VERİLMEMELİDİR.
2) Eğer ısırık zehirli yılan ısırığıysa ve yılan zehir boşalttıysa (ki her yaklaşık 3 ısırma olayından birinde boşaltmayabilmektedir) eğer hastayı 1 saat içerisinde bir hastahaneye yetiştiremeyeceksek o zaman (Bunu ısırma yerine yakın çok büyük ağrı, şişkinlik, ödemli kızarıklık ve morarma oluşmasıyla anlarız.) Isırılan yerin biraz üstünü antiseptik (Alkol, tentürdiyot vs.) ile temizledikten sonra temiz bir enjektörün on kısmını bıçak ile kesip bir çeşit emme pompası oluşturup, bununla ısırın yerini emdirerek zehrin boşaltılmasını sağlamamamız gerekir. Bu olayın ısırmadan ilk 15 dakika içinde yapılması çok faydalıdır yarım saat geçtikten sonra yapılacak müdahalelerden fayda sağlanamamaktadır.
3) Lenf ve bununla birlikte zehrin çıkması için emme işleminin vantuz ile yaklaşık 15-20 dakika boyunca çekilmesi gerekir. Ağız ile emilecekse, emen kişinin ağzında yara bulunmamalıdır ve emilen sıvı derhal tükürülmelidir. Ancak ağız ile emmektense daha iyisi plastik büyükçe bir şırınganın ön kısmı kesilerek vantuz olarak kullanılmalıdır ve zehir bununla emilmelidir. Kesinlikle insizyon (kesi) yapılmamalıdır. Hasta mümkün olduğunca yavaş hareket ettirilmeli ve kendisine kesinlikle alkollü içecek verilmemelidir çünkü bu zehrin kana karışmasını hızlandırır.. Hastaya hiç bir tedavi uygulanmasa bile ölüm olayı (Yılan büyükse ve tüm zehirini boşalttıysa ve ısırılan kişi sağlıklı değilse) 24 saatten önce gerçekleşmez bu yüzden acele edip yanlış bir hareketten kaçınılmalıdır. Yılan zehirinin emilmesi işlemi yılan ısırmasından hemen sonra yapılırsa etkisi artar ısırma olayından yarım saat geçtikten sonra yapılacak olan emme işleminin bir faydası olmaz.
4) Hastaya Yılan Serumu enjekte etmek ve diğer rahatsızlıkları bakımından tedavi altına almak için, en kısa zamanda bir doktora başvurması veya bir hastaneye götürülmesi gereklidir Gerekiyorsa yılan serumu bir doktor nezaretinde yapılmalıdır çünkü serum, sadece 2. ve 3. tür zehirlenmelerde uygulanır. Çünkü bir görüşe göre panzehir aşırı duyarlılığı olan kişilerde ölümcül anaflaktik şoklara neden olabilir. Eğer yukarıda belirtildiği gibi hastanın ısırılan yeri mekanik emme yöntemiyle emildiyse 1. tür zehirlenmelerde yılan serumu uygulaması yapılmamaktadır.

Bu arada yeri gelmişken bu dereceleri ve doktor tarafından uygulanacak serum dozunu yazalım.
1. Derece: Yılanın soktuğu yerde şiddetli ağrı ve zonklama diş çevresinde 3-6 cm arası ödemli kızarıklık, görülür. Zehir emildiyse seruma gerek yoktur, 12 saat içinde belirtiler kaybolur. Zehir emilmediyse baldırın ön-yan yüzü veya kalçadan 1 ampul yılan serumu yaptırmak (Bir doktora) yeterlidir. (Önceden antiseruma alerji olup olmadığı kontrol edilmelidir)
2. Derece: 1. derecedeki belirtilere ilaveten, şişkinlik ve kızarıklıklar vücuda yayılmaya başlar, ödemli bölgede kanamalı lekeler ve morluklar belirir. Bunlara ilave olarak; Terleme, bulantı, kusma, karınağrısı, hafif ateş varsa, bu 2. dereceden bir zehirlenmedir ve doktor tarafından 1 ampul yılan serumu iv. olarak, bir ampul de kalçadan olmak üzere toplam 2 ampul serum yaptırılır (doktor nezaretinde).
3. Derece: 1 ve 2. Derece zehirlenmelere ilaveten, belirtiler büyüyerek artarsa, vücut ısısı düşmeye başlar, nabız atışları artar ve hasta şoka girerse bu 3. dereceden bir zehirlenmedir ki. Bu durumda hastahanede doktor tarafından damardan en az 5 ampul serum yapmak gerekir
4. derece: (Türkiye'deki yılanlarada görülmez) Genellikle çıngıraklı yılan sokmalarında görülen çok daha ağır belirtiler gösteren bir zehirlenmedir, Türkiye'deki yılan türlerinin ısırmasıyla bu tür zehirlenme olamayacağından, akılları karıştırmamak için bu tür zehirlenmeyi anlatmıyorum.
Bu müdahalelerin hepsinin hastahanede yapılması gereklidir ayrıca hasta müşahade altına alınmalı Tansiyon kontrol altına alınmalı, kan sayımı yapılmalı, kandaki fibrinojen düzeyi, trombosit sayısı, protrombin zamanı, azot düzeyi ve elektrolitler incelenmeli, hatta bunlar 2-8 saat arayla tekrarlanmalıdır. Ayrıca alyuvarlardaki olası yapısal değişiklikler belirlemek amacıyla periferik yayma da yapılmalıdır. Tansiyon düşmesine eşlik eden asidoz (kanda asitlik düzeyinin yükselmesi) durumunun sık sık laktat düzeylerinin ölçülmesi gerekir. İdrar incelemeleri sonucunda olası alyuvar yıkımına bağlı hemoglobinin ve olası kas dokusu yıkımına bağlı miyoglobin varlığı belirlenebilir. Dışkıda gizli kan da aranmalıdır. Tedavi buna göre sürdürülmelidir. Eğer bu kişiye daha önce yılan serumu uygulandıysa bunu doktora mutlaka söylemek gereklidir çünkü yılan serumları aynı kişide 2 veya 3. kullanımdan sonra hastanın anaflaktik şoka girmesine neden olabilir varsa bu durum doktora önceden bildirilmelidir.
Tabi bu sayılanlar çok ağır vak'alar için geçerlidir ki normalde Türkiye'de bu türden ölüm olaylarına rastlanmamıştır. Türkiye'deki yılan sokmalarında eğer zehir emildiyse en fazla 2. dereceden bir zehirlenme gerçekleşebilir o da hasta büyük bir engerek tarafında ısırıldıysa ve engerek bütün zehirini enjekte ettiyse.

Arada doğaya kamp yapmaya gidiyoruz, yılanlar bize zarar verir mi?
Öncelikle yılanlar insanlara durduk yere kesinlikle saldırmazlar, tersine kaçarlar. Bu bakımdan bir yılanla karşılaştığınızda eğer kaçmıyorsa onu rahatsız etmeden yanından geçebilirsiniz. Böyle bir durumda sopa ile yılanı rahatsız etmek veya taş atarak kaçırmaya çalışmak doğru davranışlar değildir.
Zehirli yılan sokmalarında yapılması gereken ilkyardımı bilmek bir çok bakımdan faydalı olacaktır ancak daha önemlisi yılana kendinizi hiç ısırtmamaktır. Dolayısıyla kendinizi yılanlara ısırtmamak için yapmanız gerekenleri bilirseniz tatsız durumlarla hiç karşılaşmamız olursunuz.
Yılanlar sağırdırlar ve duyamazlar çünkü dış ve ortakulakları bulunmaz, sadece yerdeki titreşimleri algılayabilirler, dolayısıyla normal bir yürüyüş temposuyla yürüdüğünüzde çevredeki yılanlar titreşimleri algılayacak ve kaçacaklardır ancak sessizce yürüdüğünüz takdirde bir yılanla karşılaçabilirsiniz ki bu durumda onu rahatsız etmezseniz size karşı her hangi bir zararı olmayacaktır.
Yılanlar dişlerini kapalı ve uzun konçlu bir ayakkabıya batıramazlar dolayısıyla bu gibi yerlerde bu tür ayakkabı ve uzun pantolonla dolaşanlar emniyette olacaklardır.
Bulunduğunuz ortamdaki kaya ve kütükleri asla kaldırmayınız. Eğer kaldırmanız gerekirse kütüğü ileri doğru yuvarlamak yerine ilerisinden tutup kendinize doğru çekin böylelikle yılan size doğru değil, ileri doğru kaçacaktır.
Yılanlar aşırı korkmadıkça, rahatsız edilmedikçe, köşeye sıkıştırılmadıkça ve üzerlerine basılmadıkça asla bir insanı ısırmazlar. Türkiyedeki yılanların çoğunun zehirleri sağlıklı bir insanı öldürecek düzeyde değildir yine de canınızı oldukça yakabilir ve dedavi uygulanmazsa ciddi yaralanmalara neden olabilir. Kalp ve damar hastalıkları, şeker, tansyon ve böbrek yetmezliği durumları olan kişilerde veya yüksek miktarda alkol almış kişilerde ise çok daha tehlikeli sonuçlar ortaya çıkabilir. Bu bakımdan yılan sokmaları ciddiye alınmalı ve en kısa sürede bir hastaneye gitmelidir. Türkiye'de kayıtlara göre yılan sokmasıyla ölüm olayına rastlanmamakla birlikte tedbiri elden bırakmamak da fayda vardır.
Yılanlar genellikle çalı altlarında ve bir yere öbek olarak yığılmış, saman, yada çalı çırpı altında saklandıklarından kamp yada piknik alanında ateş yakmak için çalı ararken dikkatli olmalı ve bu gibi yerlere çıplak elinizi sokmamalıyız. Önce bir sopa ile çalılarda gürültü yaparak yılanın kaçmasını sağlayınız.
Harabe yada terk edilmiş kulube gibi yerlere girerken çok dikkatli olmalı bu ve bu gibi yerlerde yılanların bulunabileceği düşünülmelidir.
Kamp kurarken kamp yeri seçimi çok önemlidir, taşlık, kayalık ve çalılık yerlere kamp kurmayınız çünkü bu gibi yerler yılanların sıkça bulunduğu ve bulunmaktan hoşlandığı yerlerdir.
Zehirli yılanlar genellikle güneşin battığı ve doğduğu alacakaranlık saatlerinde ve gece avlanırlar ve bu saatlerde ortaya çıkarlar bunun için ateş için odun toplama işini bu saatlere bırakmayınız.
Yerde gördüğünüz delikler genellikle tarla faresi, köstebek gibi hayvanların açtığı deliklerdir ancak yılanlar da bu deliklere girip kemirgenleri yedikten sonra saklanmak amacıyla kullanabilirler.
Ne olursa olsun zehirli veya zehirsiz hiç bir yılanı kesinlikle öldürmeyiniz! Bir çok yılan ülkemizde koruma altındadır ayrıca kemirgenleri yiyerek sayılarının artmasına engel olduklarından faydalıdırlar.

Yılanlar faydalı hayvanlar mıdır?
Elbette yılanlar fare nüfusunu kontrol altında tuttukları içim tarım için çok faydalı hayvanlarıdır. Bir farenin bir defada 9 yavru doğurduğu ve bu yavruların 1'er aylık olunca doğurabildiğini ve her birinden tekrar 9'ar yavru çıktığını düşünürseniz 2. ayda 1+9+81=91 yavru doğacak 3. ayda 91x9 =819+91=910 fare artık hesaplayın 1 yılın sonunda kaç fare dünyaya geleceğini.
Eğer siz etrafınızda bu kadar çok fare görmüyorsunuz bunun sebebi çevredeki yılanlardır. Bu yüzden yılanlar doğanın dengesinin korunması için öldürülmemeli ve korunmalıdır.
Bazı köylerde yılanların öldürülmesi neticesinde, fare sayısı inanılmayacak derecede artmış, ziraat felç olmuştur, yine yılanların çiftçilerce öldürülmesi sonucu fare sayısı artmış, sonuçta İngiltere'den parası ile yılan ithal etmek zorunda kalmışlardır. Doğa üzerinde hiç bir varlık gereksiz yaratılmamıştır.

Evde yılan veya kertenkele beslememiz mümkün mü?
Yılan ve kertenkeleler evcil hayvanlar değildir, onları evde beslemek için vücut ısılarını korumaya yarıyan özel UVA ve UVB ampulleri, özel ısıtıcılar ve bolca canlı yem gerekmektedir, yurtdışında bu tür malzemeleri satan yerler bulunmakla birlikte, ülkemizde bulunmadığından, evde yılan, kertenkele ve bukalemun beslemek bu hayvanlara eziyet etmek anlamına gelecek ve doğal hayata alışkın hayvancıklar, kısa zamanda öleceklerdir.
Ayrıca bazı büyük şehirlerimizde bu hayvanlar doğadan toplanarak çok kötü şartlarda aç ve suzuz bırakılmakta ve insanlara satılmaktadır. Çoğu kez doğadan toplanmış bu hayvanlar bir litrelik pet şişenin içinde haftalarca su ve yiyecek verilmeden aç bilaç saklanmaktadır. Bu pet şişenin içinde sıkışık haldeki bir metre boyundaki yılanlar böyle uygunsuz koşullarda kendi dışkıları içinde haftalarca karanlık bir ortamda acı ve işkence çekmekte, çoğu ölmekte ölmeyenler 3-4 kuruş kazanmak uğruna insanlara satılmaktadır. Bu hayvanların da çoğu alındıktan 1-2 hafta içinde ölmektedir.
Doğadan sürüngenleri toplayarak bu türden kanunsuz ve insafsız hayvan ticareti yapan bu insanların(!) ekmeğine yağ sürmeyelim ve evde beslemek için doğadan toplanmış bu sürüngenleri satın alarak bu çirkin oyuna alet olmayalım. Hem kanunen hem de vicdanen suç işlemeyelim.
Unutmayalım ki sürüngenler insanların odalarına koyacakları süs bitkileri değildirler, ev hayvanı hiç değildirler.

Evimin bahçesine yılan girmemesi için ne yapmalıyım?
Yılanlar insanlardan kaçarlar ve genellikle insanların bulunduğu yere gelmezler. Eğer evinizin bahçesine yılan girdiyse bu ya bir fareyi avlamak içindir yada saklanmak için. Bu durumda evinizin bahçesinde yılanların saklanmasını olanaklı kılacak ortamları kaldırırsanız, yılanlar bahçenizde açık alanda boy hedefi olmak istemeyeceğinden uzun süreli sınır ihlalleri yapmayacaktır.

Bahçenizde bulunan:
Kutular, dolaplar, sandıklar, küfeler, saman yığınları, kütükler, bir yere istiflenmiş odunlar, çalılıklar, biçilmiş ama bir kenara yığılmış çimler yılanlar için ideal saklanma yerleridir. Yine bahçenizde bulunan çukurlar, delikler, kapısı açık bırakılmış bodrumlar, merdiven altları, su ve elektrik sayacı dolapları yılanların saklanabileceği yerlerdir.
Bu tür ortamları ortadan kaldırmanız yada kapalı tutmanız işe yarıyacaktır.

Yılanların Özellikleri

Yılanlar Sürüngenler sınıfının, Suquamata (Pullu Sürüngenler) takımından, Ophidia alttakımına bağlı hayvanlardır. Kertenkeleler ise Suquamata takımına bağlı olmakla birlikte, Lacertilia alt takımı olarak yılanlardan ayrılmaktadır.
Yılan ve kertenlelelerde dişler çeneye yapışık olup, çukurlar içinde değildir. Kafada bulunan quadrat kemiği, kertenkelelerin çoğunda yılanların hepsinde oynaktır.
Vücut silindir şeklinde uzunca biçimlidir, bacaklar bulunmaz ancak bazı ilkel yılanlarda anüs yarığının her iki tarafında mahmuz biçiminde arka ayak kalıntıları bulunmaktadır. Kulaklar körleşmiştir, dış kulak, kulak zarı ve orta kulak bulunmaz ancak, iç kulak vardır, dolayısıyla yılanlar duyamazlar ancak yerdeki titreşimleri algılayabilirler.
Yılanların göz kapağı yoktur, gözün ön kısmında gözü tamamen örten saydam bir tabaka vardır, bu sebepten, gözü sürekli açık görünür. Dil uzunca yapılı ve ucu çatallıdır, yılanın ağzı kapalıyken bile dilini, dudakların ön kısmındaki bir yarıktan dışarıya çıkartılabilir.
Yılanları çoğunda sol akciğer bulunmaz (Boidae familyası hariç onlarda da dol akciğer daha kısadır) bununla birlikte sağ akciğer kuyruğa ulaşacak kadar uzundur ve son kısmı hava kesesi biçimindedir, bu depolanan hava özellikle avını yutarken havasız kalmaması için gereklidir. Yılanlarda mide, karaciğer, böbrek de uzun yapılıdır. Böbrek, testis gibi organlar aynı hizada değildirler. Yılanlarda sidik torbası bulunmamaktadır. Hem yılanların hem de kertenkelelerin erkeklerinde, iki çiftleşme organı bulunur (Hemipenis) kloak yarığı eninedir.

Yılanlar ile Kerenkeleler Arasındaki Farklar:
Bir çoğumuz böyle bir soru karşısında, "Yılanların ayakları yoktur, oysa kertenkelelerin vardır." diyecektir. Bu pek de doğru bir saptama değildir çünkü hiç ayağı olmayan yılan biçiminde kertenkeleler olduğu gibi, hala arka ayak kalıntıları bulunan yılanlar da vardır. Örneğin ülkemizde hiç bacağı olmayan ve yılandan oldukça zor ayırdedilebilen, dört tür kertenkele yaşaktadır. Anguis fragilis, Ophisaurus apodus, Ophiomorus punctatissimus ve Blanus strauchi uzman olmayan kişilerin yılan sanabileceği kertenkelelerimizdendir. Ülkemizde maalesef bu zararsız hatta faydalı hayvanlar çoğu zaman yılan zannedilmekte ve insafsızca öldürülmektedir.

Anguidae Familyasından ayaksız kertenkeleler.

Yılanları Kertenkelelerden ayıran 3 önemli özellik vardır, bunlar:

* Ketenkelelerin kulak delikleri vardır, oysa yılanlar da kulak deliği bulunmaz.
* Ketenkelelerin açılıp kapanabilen göz kapakları vardır, (Gekkonidae familyası, Ophisops, Ablepharus türleri hariç) yılanlarda ise gözü açılıp kapanmayan sabit şeffaf bir plak örter.
* Kertenkelelerin alt çenelerinin iki yan parçası (Mandibula) ön tarafta birbiriyle kaynaşmıştır, oysa yılanlarda bu iki kemik, elastik bir parça ile tutturulmuştur

Yılanların Boyu ve yaşam süreleri:
Genel olarak yılanların boyu, 10 cm ile 10 m arasında değişir. Daha uzun boyda olanlarının da mevcut olduğu iddia edilsede bu bilimsel olarak doğru değildir. Dünyadaki en uzun boylu yılanlara örnek olarak Anakonda'yı verebliriz (Bilimsel adı: Eunectes murinus) yaklaşık10 metre, en küçük yılan ise Madagaskarda yaşayan Typhlops reuteri dir ve boyu 10 cm kadardır. Türkiye'de bulunan en uzun yılanın boyu ise en fazla 2 m - 2.3 m dir.
Yılanlar, hayvanat bahçelerinde iyi bakılırlarsa 20-30 yıl arası yaşayabilirler, ancak doğal ortamlarında bu yaşı dolduramadan ya avlanırlar, yada öldürülürler.

AllYılanları Duyu organları:
Daha öncede söylediğimiz gibi yılanlar, sağırdırlar ancak yerdeki titreşimleri hissedebilirler bununla beraber, görme duyguları güçlüdür, özellikle hareketli cisimleri çabuk algılarlar. Hem yakın hem uzağı görebilmeye uygun yapıları varsa da, daha çok yakını görmeye alışkındırlar.
Koku alma duyuları da çok gelişmiştir, burun boşluğundaki koku epitelinden başka, iki organ daha vardır, ağız tavanında bulunan bu iki delikli organın adı Jacopson organıdır, yılan dili ile topladığı koku moleküllerini dilini içeriye çektiği zaman bu organa temas ettirir ve kokuyu algılar.
Crotalidae familyasından yılanların gözle burun deliği arasında bir çukurluk vardır bu çukurların içi duyusal doku ile kaplıdır ısıya duyarlı bu organı yılan bir termal kamera gibi kullanır ve uzaktaki bir hayvanın ısısını algılayabilir, bazı yılanlarda bu organ o kadar hassastır ki bir santigrat derecenin yüzde birini bile ayırt edebilir.


Gömlek Değiştirme:
Sağlıklı bir yılan yılda en az 2 veya daha sık gömlek değiştirir, değiştirme zamanı gelince deri matlaşır, gözleri örten şeffaf tabaka matlaşır, iki hafta sürebilecek olan bu işlem sırasında yılan faaliyetini kesip bir yere gizlenir. Deri değiştirdikten sonra hayvan tekrar parlak renkli olur. Yılan gömleği elastik olduğundan çektikçe uzar bu bakımdan yılanın boyu hakkında herhangi bir fikir vermez.


Üreme:
Genellikle yumurtlamak suretiyle üreyen yılanların bazıları canlı doğurur (Engerekler). Türüne göre yılanlar 8-50 arası yumurta bırakabilirler, Engerekler ise 3-12 arası yavru dünyaya getirirler. Kuluçka devri 2-3 ay sürer bu yılanın türüne ve ortamın sıcaklığına göre değişmektedir. Yavrular 2 yaşına geldiklerinde cinsel olgunluğa erişirler, daha soğuk bölgelerde ise bu 4-5 sene alır.
Engerek gibi canlı doğuran yılanlarda yumurtalar oviduktlar içinde gelişir, yavru ince ve saydam bir zarfla örtülü doğar. Zar hemen doğuştan sonra yırtılır, bazen de doğumdan önce yırtılmış olur, böyle canlı doğuranlara ovovivipar yılanlar denir. Viperidae (Engerekler), Boidae, Crotalidae Familyalarından yılanlar ovovivipardır.


Yılanlarda Zehir:
Yılan zehrindeki toksik unsurları fizyolojik etkileri bakımından iki gurup altında toplayabiliriz.
Birinci Grup: Nörotoksin (Neurotoxin) Bunlar sinir sistemi ve iskelet kaslarına giden sinir uçlarında bozukluklar meydana getirir. Bu bozukluklar özellikle beyindeki solunum merkezi ile soluk alıp vermede rol oynayan kaslarda (Bilhassa diyafram) belirgin olarak görülür. Nörotoksinlerin etkisi fazla olduğu durumlarda solunum tamamen durabilir.
İkinci Grup: Hemolytik (Kan parçalayıcı) toksinlerdir. Diğer bir ismi ise Hemapathogen (Kan hastalığı yapan) dir. Bunlar dolaşım sisteminde bozukluk oluştururr ve çeşitleri oldukça fazladır. Örneğin: Kırmızı kan hücrelerini tahrip eden hemolysinler. Kan damarlarının çeperindeki endothelial hücrelerini tahrip edip, kanın damardan dışarıya sızmasına neden olan hemorrhaginler. Damarlarda kanın pıhtılaşmasına neden olan thrombase (=thrombin). Akyuvar ve zehirle temasa geçen diğer doku hücrelerini bozan Cytolysinler. Kanın pıhtılaşmasına mani olan anticoagulin (=antifibrin) ler gibi. Türkiye'deki zehirli yılanlar bu ikinci gruba dahildir ancak zehirleri sağlıklı bir insan için, ölümcül bir etki yapacak güçte değildir. Bununla birlikte çok ciddi yaralanmalara neden olabilirler.
Zehirli yılan ısırmasına karşı alınacak önlemler, ve tedavi yöntemleri Türkiye'deki Zehirli Yılanlar Bölümünde anlatılacaktır.

Yılanların insanlarla ilişkileri ve faydaları:
Maalesef insanlarda yılanlara karşı korkunç bir nefret ve ön yargı vardır. Masallar, efsaneler, deyimler hep yılan düşmanlığı üzerine kuruludur. Oysa bilinenin aksine yılanlar insanlar için son derece faydalı hayvanlardır.
Tarımda, bağ, bahçe ve tarlalarda bulunan köstebek, tarla faresi gibi zararlı kemirgenleri yiyerek beslendiğinden, tarıma faydası dokunmakta ve bir çok biliçli ziraatçi tarafından yılanlar korunmaktadır. Bir farenin bir defada 10 yavru doğurduğunu ve yavruların bir aylık olunca doğurabilecek olgunluğa geldiğini düşünürsek, bir fare ve onun neslinden yılda yaklaşık 15.000 fare üreyecektir ve her gün bir fare yiyen yılanın faydası daha iyi anlaşılacaktır. Tarlalarındaki yılanları öldüren veya ticari maksatlarla yurtdışına satan kişiler, büyük zararlara uğramış tarlaları fareler tarafından telef edilmiştir. Yurtdışında bir çok yerde fare ve diğer kemirgenlerle mücadele etmek için yılanlar kullanılmaktadır.
Özellikle Türkiye'deki yılanlar söylenenlerin aksine uysal hayvanlardır ve insanlardan kaçarlar, üzerlerine basmadıkça (ki ayakkabısı olan ve uzun pantolon giymiş birine dişlerini batıramaz) veya bir köşeye kıstırıp rahatsız etmedikçe insanları ısırmazlar. Bu bakımdan onları öldürmek yerine üzerlerine basmamaya dikkat göstermek daha insani bir hareket olacaktır.



Anahtar Kelimeler :yılanlar yılan yilan yilanlar kertenkele kertenkeleler sürüngen sürüngenler surungen surungenler bukalemun engerek yılan resimleri yılan türleri yılan çeşitleri zehirli yılanlar yılanın özellikleri sürüngenlerin özellikleri kertenkele resimleri lenf dolaşımı sürüngen hayvanlar engerek yılanı engerek yılanların özellikleri kertenkeleler viper vipera vipers snake snakes serpent lizard Lacerta Agama sking podarcis ophisaurus ophisops anguis elegans agilis hemidactylus eremias ablepharus blanus budak budaki Atatür Başoğlu basoglu barani baran İbrahim Baran Bayram Göçmen Acanthodactylus turcicus velox komodo varan varanus ovipar vivipar ovovivipar rostral rostrale kloak hemipenis venom venomous antivenom antivenin hemolitik hemolytic nerotoksin neurotoxine temporal ventral dorsal internasal femoral pul plak scale plaque femur femoral plak supralabialia supralabial frontal occipital squamata coluber sauria eryx jaculus jugularis eskülap longissima elaphe coluberidae anguidae lacertidae agamidae viperidae natrix najadum naja gecko princeps vermicularis korkunç panzehir antiserum serum okan çıngıraklı yılan boynuzlu engerek kobra kobra yılanı mamba mercan yılanı deniz yılanı su yılanı yılanı ok yılanı kara yılan sarıyılan bozörük bozyörük insan yiyen yılan yılan sokması yılan sokmaları yılan sokmasında ilkyardırm ilkyardım

Kış mevsiminde hayvanat bahçesi

Kış mevsiminde hayvanat bahçesi

Bu hayvanların normal yaşamlarını sürdürmesi için belediye ekipleri, donan gölet yüzeyindeki buzları kırıyor. Böylece, hayvanlar için yaşam alanı oluşturuluyor. Buz kütleleri arasında su içinde gezinen hayvanlar, dondurucu soğuklara aldırmadan günlük yaşamlarını sürdürüyorlar.

Hayvanat bahçesinde kış
Kayseri’de hayvanat bahçesindeki hayvanların bazıları elektrikli ısıtıcılarla soğuktan korunurken, bazıları buzların arasında su banyosu yapıyor.

Tüm yurtta etkisini sürdüren soğuk hava, insanlar kadar hayvanların da yaşamlarını etkiliyor.

Kayseri’de Beştepeler mesire alanındaki mini hayvanat bahçesi sakinleri, dondurucu soğukla mücadele ediyor. Hayvanat bahçesindeki hayvanlar, soğuk havadan korunmak için kapalı mekanlara alındı.

Hayvanat bahçesindeki midilli atlar, koyun ve keçiler, ceylanlar ve kanatlı hayvanlar, kapalı mekanlarda elektrikli ısıtıcılarla ısıtılıyor. Sıcağı seven hayvanların birçoğu, dondurucu soğuklardan etkilenmemek için günlerini elektrikli ısıtıcıların karşısında geçiriyor.

Bazı hayvanlar ise adeta dondurucu soğuklara meydan okuyor. Mesire alanındaki yapay gölette yaşamlarını sürdüren ördek, kaz ve kuğu gibi kanatlı hayvanlar, buzların arasında yüzüyorlar.

---------

Boğaziçi Hayvanat Bahçesi, Kuş Cenneti ve Botanik Parkı 1991 yılında, soyları tükenmekte olan hayvanların bakımlarını üstlenmek ve soylarının devamını sağlamak amacıyla Kuş Cenneti ve Çevre Güzelleeştirme Vakfı bünyesinde ya da denetiminde Bayramoğlu. Darıca-Darıca 'da kurulmuştur. Başlangıçta çalışmalarına kuşlarla başlamışlar, hayvanlarla devam edip en sonunda ilgi alanlarına bitkileride eklemişler. Bahçe halkın ziyaretine 1993 yılında açılmış. Zamanla bahçeye olan talep üzerine kullanım alanını 165 bin m2 ‘ ye çıkartmışlar. Kullanım alanlarının genişlemesi ile bahçede yer alan hayvan çeşidi sayısını 3000’ nin, bitki çeşit sayısını ise 500’ in üzerine çıkartmışlar.

Bahçe yetkililerinin broşürlerinde yer alan ifadelerine göre, bahçe çalışmalarından hiçbir kar amacı güdülmemekteymiş ve bunun sağlanması içinde önemli maddi ve manevi özveriler gerçekleştirilmiş. Bahçenin Avrupa Hayvanat Bahçeleri Birliği’ ne (EAZA) üyeliği için yapılan başvuru kabul edilmiş ve bahçe üyelik için yeterli görülüp üyeliğe dahil edilmiş. Bu kabulün bahçe çalışmalarının Dünya Standartlarına uygunluğu açısından bir onay olduğunu ifade etmekteler. Üyelik onlara birliğe dahil diğer bahçelerle organik bir ilişki olanağı sağlamış.

Boğaziçi Hayvanat bahçesi gelir gider dengesinden dolayı kapanma tehlikesi geçirdi. Gelir gider açığı halen devam etmektedir.