12 Kasım 2007 Pazartesi

Keçiler ve koyunlar


Doğal hayatta keçilerle koyunları ayırt etmek her zaman kolay bir iş değildir. İkisi de, dünyanın yüksek yerlerinde barınan dağ hayvanlarıdır. İkisi de geviş getirenlerdendir. İkisinin de tüylü postları ve içi oyuk boynuzları vardır. Fakat arada birbirleriyle karıştırılsalar dahi, koyunlarla keçilerin arasında belirli ayrılıklar dikkati çeker.
Yaban keçisi, yaban koyunu'na kıyasla genel olarak daha emin adımlar atan ve daha çok macera seven bir hayvandır. En kaba yiyeceklerle beslenebilir. Otlu bayırlarda otladığı görülürse de, karnım doyurduktan sonra emniyette olmak ve uyuklamak amacıyla yükseklerdeki bir kayanın üzerine çekilir. Keçinin boynuzları arkaya ve yukarıya yönelir, buna karşılık koyunlarınkiler genel olarak helezon kıvrımlıdır. Çoğu erkek keçilerin belirli bir sakalları ve kuvvetli bir kokulan vardır. Gerek koyunlar, gerekse keçiler Milâttan Önce 3 000'den evvel ve büyük bir ihtimalle sığırlardan da önce evcilleştirilmiştir.
Yaban keçileri Avrupa'da, Orta Asya'da ve Kuzey Afrika'da yaşarlar. Yaban koyunlarına Kuzey Yarımküresinde ve bu arada Kuzey Afrika'da rastlıyoruz. Koyunlarla keçiler, «boynuzlugü» (Bovidae) ailesinin bir ait familyasıdır. Amerika grubunun en gösterişli hayvanı olan «Kaya dağları iri boynuzlu Kanada koyunu» sadece Yeni Dünya'nın bir yaratığı değildir Sibirya'da da yakın akrabaları bulunur.
Keçiler insanlara çok uzun zamanlardan beri süt, yağ, peynir ve et temin ederler. Tevratta yer yer onlardan bahis vardır. Hazreti Eyüp'ün erkek keçilerinin kurtları mat edecek kuvvette oldukları, içlerinden bazılarının ise ayıları boynuzlarına takarak taşıdıkları ileri sürülmüştür. Tevratta adı geçen su ve şarap kapları keçi derisinden yapılırdı.
Filistin'de eskiden keçiler her gün pazara götürülür ve müşterilerin kapısında sağılırdı. Bayramlarda kurban olarak da bu hayvandan çok yararlanılırdı. Bugün dahi bir Arap aşiret reisi misafir ağırladığı zaman, derhal bir oğlak öldürülür, ve pişmeye konulur.
Koyunun yünü gibi, keçinin kılı da giyim eşyası yapımında kullanılır. Bu güzel ve iri keçilerin erkeklerinin helezon kıvrımlı, gösterişli boynuzları vardır. Fakat en dikkate değer özellikleri yalnız başlarını,kulaklarını ve bacaklarının alt kısmını açıkta bırakan çoğunlukla beyaz ve kıvırcık tiftiktir. Bu yünümsü kıllar, hayvanın boynunda 20 santim, vücudunda ise 16 santim uzunluğunda olabilmektedir. Ünlü tiftik veya öbür adıyla moher, Ankara keçilerinden elde edilir. Türkler bu türün tekelini uzun zaman ellerinde bulundurmuş iseler de, Ankara keçisi bugün Güney Afrika'da ve Avustralya'da da bol mikyasta üretilmekte ve oralarda anayurdundakinden de daha kaliteli bir tiftik vermektedir. «Keştatr keçisi» de bütün dünyada üstün kaliteli yapağısıyla meşhurdur. Bu kısa bacaklı, zarif, fakat kanaatkar yaratık pek az yiyecekle yaşayabilmektedir. Keşmir keçisi, bir zamanlar Keşmir ovasının ve Himalayaların zirveleri bulutlara değen dağ silsilelerinin yerlisiydi. Bu keçinin tiftiğinden yapılan kazmir (kaşmir) adındaki ünlü dokuma ve şallar tâ Roma Sezar'larmın zamanında meşhurdu. Kazmir dokumaları bir zamanlar sadece krallara ve saraylar halkına lâyık görülürdü. Bugünkü kazmir İpliğinin pek azı Keşmir'den gelir, üstün kaliteli kaşmirler Çin'in, Moğolistan'ın ve Tibet'in mahsulüdür. Bu tiftik hayvanın postundan taranılarak çıkarılır.

TİPİK SAKALLI İBEKS


Asya, Kuzey Afrika ile Avrupa'nın yerlisi «ibeks» (Capra), Eski Dünya" nın yaygın bir yaban keçisidir. Bu türün Alpler'de bulunan bir üyesine «Alp dağ keçisi» diyen kitaplar vardır. İbeks, yılın bütün mevsimlerinde kar sınırına yakın çok yüksek yar kıyılarında ve kayaların üzerinde yaşar. Kışın dahi ormanların siperine sığınmaz, Böyle yapacak yerde karın pek derin olmadığı sarp yamaçlarda barınır.
İbeks'in görme, işitme ve koku alma duyguları keskindir. İçlerinden biri genel olarak nöbet tutmakta ve en ui'ak bir şüphe karşısında tiz bir ıslıkla soydaşlarına alarm vermektedir. Son derece çevik olan ve emin adımlar atan ibeks,bir yarın başından 12 metre aşağıdaki bir kaya çıkıntısına şaşmaz bir isabet ve şaşılacak bir soğukkanlılıkla atlayabilir. Bu hayvanın Himalayalar'daki en yaygın düşmanları, yabani köpeklerle kar leoparları'dır.


Çiftleşme zamanı:

Erkek ibeks'ler ekim ayındaki çiftleşme mevsiminde yükseklerden inerek dişilerle buluşurlar. İki cins yılın bu zamanında bir arada bulunur, fakat ilkbaharda karlar eriyince dağılırlar. O zaman erkekler yine erişilmez dağ zirvelerine çekilirler, dişiler ise aşağılarda kalarak mayısta veya haziranda bîr veya iki yavru dünyaya getirirler.

İbeks neye benzer:

İbeks tipik sakallı keçidir. 147-148 santim uzunluğunda olabilen muazzam boynuzları başının tepesinden birbirine yakın olarak çıkar ve pâlamnki gibi düzgün ve enli bir kavisle arkaya döner. Gerçek İbekslerde boynuzların önü oluk oluktur. Bu hayvanın, genel olarak sarımsı kahverengi uzun ve gevşek tüylerden meydana gelmiş bir postu vardır.
Dayanıklı ibeks'lerin sayısız çeşitleri arasında «Sibirya ibeksi» (caprasibirica), en irisi ve en güzelidir. Bu hayvan Orta Asya'nın dağlarında,
Tiyensan'Iarda, Altaylar'da ve Himalayalar'da bulunur. «Habeşistan ibeksi» kısa ve kalın boynuzlu, tıknaz ve ağır bir türdür, buna kargılık yukarı Mısır'ın, Arabistan'ın, Filistin'in ve yukarı Nubya'nm «Nubya ibeksi» ince ve uzun boynuzlarından tanınır.
«Avrupa ibeksi» nin veya öbür adıyla «Alp dağ keçisi» nin bugün tabiatta dölü tükenmiş gibidir. Bir zamanlar İsviçre'nin, Savoy'un ve TiroFun yukarı Alpler'inde bol sayıda bulunurdu. Hayatta kalan tek tük birkaç tanesi, Monte Rosa'nm İtalya tarafında himaye görmektedir. Bu hayvan kolay evcilleştirilebilirse de, her zaman için huysuz ve inatçı olarak kalır.

«Doğu Turu» veya öbür adıyla «Kafkas Bharalı» (Capra caucasica), boyna yakın yerde dışarıya ve arkaya kıvrılan pürüzsüz sayılabilecek, kısa boynuzlara sahip, gürbüz ve alımlı bir yaban kesişidir. Kafkas dağlarında yaşayan «Pallas turu» adlı bir çeşidi «Asya mavi koyunu» veya öbür adıyla «Himalaya bharalı» yla yakın akrabadır. Pallas turu, koyunlarla keçilerin arasındaki bir bağlantıdır, fakat aslında koyun değil, keçidir.

Kafkas dağlarının batı yarısında yaşar. Bu da bir yaban keçisi olmakla beraber, gerçek ibeksler gibi boynuzlarının önünde kalın yumruları vardır. Fakat boynuzlan ibekslerinkinden daha kısa ve daha ağır olduğu gibi, aynı derecede düzgün kavisli de değildir. Tur'lar vakitlerini kar sınırının yukarsındaki dumanlı yarların başında geçirmeyi severler.
Sakalsız keçiler: «Himalaya tanrı» (Hemitragus jemlaicus), Himalayaların yükseklerinde yaşayan sakalsız bir keçidir. Kısa ve düzgün kavisli boynuzları vardır. Orman sınırına yakın sarp kayaların ve baş döndürücü uçurumların arasında beş ilâ yirmi beş başlık sürüler halinde gezer. İhtiyar erkeklerin ormana girdikleri olur. Tahr'lar tetik, keskin görüşlü ve bütün keçiler gibi sarp arazilerde çevik hayvanlardır.
Himalaya tahrı, oldukça arkadaş canlısı sayıldığı halde, erkeklerle dişiler çiftleşme mevsiminin dışında ayrı yaşarlar. Tek yavru çiftleşmeden altı ay sonra dünyaya gelir. Başka tahr çeşitleri Güney Hindistan ile Güney Doğu Arabistan'daki tepelerde yaşamaktadır.

«Markhor» un veya öbür adıyla «yılan yiyen keçi» nin (Capra falconeri) uzun ve dağınık tüyleri vardır. Sakal ihtiyar erkeklerde çeneden boğazın altına kadar uzanır. Bu yaban keçisi, sik ormanlarla, karla örtülü zirvelerin arasında, son orman bitkilerinin kayalarla dik yarları gözden gizlediği ara bölgeyi takip eder. Orman sınırının yukarsındaki açık yamaçlara ve çıplak kayalara ender olarak çıkar.

YABAN KOYUNLARI Ve evcil koyunların kırk kadar çeşidinin arasında çok büyük bir ayrılık dikkati çeker. Evcil koyunların uzun bir kuyruğu ve yünlü bir postu vardır. Yabani türler buna karşılık kısa kuyrukludur, vücutları da sert kıllarla kaplıdır. Koyunu değerli bir yün kaynağı haline getiren, insanoğlunun metodlu üretme metotları olmuştu. Günümüzün otoriteleri, evcil koyunun atasının «kızıl koyun» (Ovis orientalis) olduğu kanısındadırlar.


20 kiloluk bir kuyruk:

Koyun, Asya kabilelerinin ve Anadolu halkının başlıca zenginliğidir. Türkistan'daki göçebe Kırgızların hayatı tamamıyla koyuna dayanır. Bu ulus, kaba etlerinde çok fazla yağ bulunan dumba adında bir koyun çeşidi geliştirmiştir. Bu cinsin uzun ve yağlı kuyruğu 20 kilo ağırlığında olabilir. Bir tabiat bilgini Taşkent'te, muazzam kuyruğunu, kendisine koşulmuş küçük bir arabanın içinde taşıyan armağan kazanmış bir koyun görmüştü. Kırgızlar koyunun etini yemekle kalmayarak, hayvanın yününü de giyim eşyası yapımında kullanır, ayrıca döverek, çadırlarını örtmeye yarayan kalın bir keçe haline getirirler. Türkiye'de de koyun eti, sütü ve kemiği gayet makbul olduğu gibi yünü ve derisi de çok kullanılır. Hatta gübresi de bahçeler için en kıymetli gübrelerdendir. Türkiye koyunların eti 've sütü bakımından en makbulü «kıvırcık» tır. Trakya, Kocaeli, Bursa ve Balıkesir bölgelerinde çok yetişir. Beyaz renkli, küçük ve sivri kuyruklu, burma boynuzludur. Sütü en bol olan koyunlardandır. Kıvırcık'ın «karayaka» türü Ordu, Sinop ve Tokat bölgelerinde yetişir. Bunların etleri oldukça lezzetliyse de, yünleri çok kötü olduğundan yapağılarından faydalanılamaz.
Türkiye'de yetişen koyunların büyük kuyruklu olanları «dağlıç» ve «karaman» dır. Dağlıç genel olarak beyaz renklidir. Eti lezzetlidir. Konya, Afyon, Eskişehir ve Ege bölgelerinde yetişir. Sonunda bir uzantı bulunan kuyrukları 5-6 kilo gelebilir. Gözleri ve ağızları siyahtır.
Karaman cinsi, «mor karaman» ve «kızıl karaman» diye ikiye ayrılır.
Orta ve Doğu Anadolu hayvanıdır. Eti ötekiler kadar makbul değildir. Bir de İzmir civarında beslenen ve Sakız adasından getirilmiş olan bir beyaz «sakız» koyunu vardır. Bakımları çok güçtür. İkiz ve üçüz doğurmakla ün salınışlardır.

Yününden ve Kürkünden Faydalanılan Merinos ve Astragan Koyunları


İspanya'nın Merinos koyunları yünleriyle ün salmışlardır. Bu yün bazen o kadar sıktır ki, hayvanın gözlerini bile örter. İspanyollar merinos'u çok eskiden Amerika'ya da sokmuşlardı. Merinos koyunları bundan başka Avustralya ve Türkiye'ye de yerleşip üremişlerdir. Bu dayanıklı ve arkadaş canlısı koyunun öbür koyunlarmkinden daha fazla miktarda ve daha kaliteli yün sağladığı söylenmektedir. Fakat eü pek makbul değildir.
Astragan diye tanıdığımız, bazı dillerde ise «İran kuzusu» diye bahsi geçen kürk, «Karakul» adında bir cinsten elde edilir. En iyi postlar karakul kuzularından bir haftalık ilâ on günlük oldukları zaman alınır, zira bu, kürkün buklelerinin en güzel olduğu devredir. En makbul astraganlar siyah olanlarıdır. Bu gürbüz koyunların yurdu yarı kurak sahalar, özellikle Sovyetler Birliği'nin Özbekistan Cumhuriyeti'ndeki Buhara havalisidir.
Avustralya kıtasının bugünkü zenginliğinin büyük bir kısmı koyunculuğa dayanır. Batı Asya ile Birleşik Amerika'nın batısı da dünya yününün büyük bir kısmını verirler, İngiltere de yünü ve eti için koyun beslemesiyle ün salmıştır. «İskoçya Cheviotu», ayrıca Southdown ve Shropshire koyunları İngiltere'nin üç tanınmış evcil koyun cinsidir.

KANADA KOYUNU» veya öbür adıyla «Kaya Dağları iri boynuzlu koyunu» (Ovis canadensis) hepimizin bildiği koyun portresine uymaz. İri boynuzlu koyunların birçok çeşitleri varsa da, en iyi bilinenin ve en irisi Amerika'lılarm «bighorn» yani «iri boynuz» dedikleri budur.
Birçok otoriteler Kanada koyununu Amerika'nın en üstün av hayvanı sayarlar. Fakat günümüzün teleskoplu modern tüfekleri ve üstün güçteki kurşunları olmasa, Kanada koyunu'nun şöyle böyle bir avcıdan korkması için bir sebep olmayacaktı. Bu koyunun keskin gözleri çok uzakları gorebilir. Koku alma duygusunun da üstüne yoktur. Kulakları en hafif tıkırtıyı seçmeye alışıktır.


Kanada koyunu kayalarla yarların üzerinden nasıl uçarcasına geçer:


Keçiler üstün dağcılarsa da, Kanada koyunları'nm üstün hızına erişemezler. Bu koyunun ayakları, kayaların üzerinde sıçradığı zaman tabanlara yüklenen basıncı emen ve hayvanın, sert, pürüzlü veya kaygan yüzeylerde tutunmasını sağlayan yumuşak ve elâstikî yastıklarla desteklenmiştir. Birçok kimseler, bu koyunun dik yarları uçarcasına indiğini, bu arada bir defada 6 metre aşağı atıldığını ve dar bir kaya pervazından ötekine tereddütsüzce atlayarak hızım kestiğini görmüşlerdir. Kanada koyunları yarın dibine yaklaşırken son bir kere havaya fırlayıp vadiye dört ayak üzerinde iniyorlardı.
Bir Kanada koyunu'nun arada bu şekilde atlayıp zıplarken aşağıya yuvarlandığı oluyorsa da, böylelikle ölen genel olarak koe olmaktadır. Ölümle sonuçlanan kazalar, ya da hayvanın kurtlar, veya ayılar tarafından öldürülmesi ihtimali hesaba katılmadığı takdirde, Kanada koyunu güneşli dağ zirvelerinde uzun bir hayat yaşamayı umabilir. Orta bir Kanada koyunu on altı yaşında ihtiyarlamış sayılır. Uygun şartlar altında yirmi yaşma kadar yaşayabilirse de, bu, pek azının erişebileceği bir yaştır.
Birleşik Amerika'nın güney batısının ünlü İspanyol kâşifi Francisco Coronado, Kanada koyunu'nu ilk gören beyaz adamdır. Meksika valisine yazdığı 3 ağustos 1540 tarihli mektupta, bu koyunu, insanı şaşırtan boynuzları olan at iriliğinde bir hayvan olarak tarif ediyordu. Aslında ise yetişkin bir Kanada koyunu, omuz hizasında ortalama 100 santim boyundadır. Ağırlığı da 85 ile 175 kilo arasında oynar. Yetişkin koçların boynuzları çok kere birden fazla bütün bir devir çevirir, rekor uzunlukları 125 santimden az kısadır. Dişi Kanada koyunları'nın daha ufak ve sıkışık boynuzları ender olarak 40 santimir geçer.
Kanada koyunu'nun yazlık postu koyu (veya grimsi) kahverengidir. Kış postu ise daha açık daha canlı renklidir. Postun tüyleri, öbür yaban koyunlarmınkiler gibidir. Yünlü olmayıp geyiğinki gibi uzun, sert ve yoğundur.

Çiftleşme zamanında kavgalar:

Kanada koyunları sürü hayvanları olmakla beraber, erkekleriyle dişileri aralık ayındaki kısa çiftleşme mevsiminin dışında bir arada bulunmazlar. Koçlar bu zaman dişilere sahip olmak için aralarında mücadeleye girişirler. Fakat muslin veya başka boynuzlu hayvanların yaptığı gibi, esas dövüşten önce maskaralıklar yapmaz, veya birbirlerine böğürerek meydan okumazlar. Öyle yapacak yerde, doğrudan doğruya dövüşe geçerler.
İki rakip, profesyonel boksörler gibi, önce birbirlerini gözden geçirir, arkasından, 30 m. kadar geriledikten sonra saatte 30-32 kilometre hızla saldırıya geçerek, birbirlerine sakin bir günde 3-3,5 kilometre uzaklıktan duyulabilen bir gürültüyle toslarlar. Bu taşlaşmalar defalarla tekrarlandıktan sonra, koçlardan biri ötekinin üstün kuvvetine ve dayanıklılığına boyun eğerek yenilgiyi kabul eder.


Büyükanneler her şeyi daha iyi bilirler:

Çiftleşme mevsiminin ocakta sona ermesiyle Koçlar bekar bayatlarına dönerler. Bundan sonra bir dişi Kanada koyunu sürüsüyle karşılaşsalar dahi başlarını çevirip bakmaz ve kendi cinslerinin arkadaşlığını tercih ederler.
Çoğu zaman ikiz olan Kanada kuzuları mayıs sonunda veya haziranda dünyaya gelirler. Anneleri önce onları gözden gizlemeyi ve yalamayı hiçbir zaman ihmal etmez. Akşam olmadan bu.kuzular annelerinin arkası sıra sıçrayacaklar, çok geçmeden de sürüye katılmaya hazır hale geleceklerdir.
Dişi Kanada koyunları ile bir yaşım aşkın olmayan kuzular yirmi başı geçmeyen küçük sürüler halinde toplaşırtar. Sürünün başı akıllı ve heybetli bir dişi Kanada koyunu' dur. Bu koyun, sürü üyelerinin çoğunun ninesi olmakla beraber, hâlâ yavrulayacak yaştadır. Bütün grubun güvenliği onun elinde olduğu için, sürüdeki öbür Kanada koyunları'na devamlı göz kulak olur.


Müşkülpesent bir hayvan:

Kanada koyunu yiyeceğine çok dikkat ettiğinden taze dağ otlarından ve çiçeklerinden başka şey yemez, çalılara yanaştığı enderdir. Kanada koyunları bütün yaz orman sınırının yukarısmdaki çayırlarda ve otluk yamaçlarda otlarlar. Bitki örtüsü kıtlaşınca ve deyrelince, koçlar daha yukarıya, kayalık zirvelerin kenarına çıkarlar.
Kışın dağlarda daha siperli ormanlara ve aşağılardaki vadilere doğru bir hareket vardır. Fakat Kanada koyunu bütün yollarını ve otlaklarını bildiği yurdundan ayrılmaz.
Bazı dağ koyunları da güneşin altında kavrulan kumlu arazide yaşar. Böylelerinin susuz yaşayabildiğini sananlar vardır, hatta bazı tabiat bilginleri bunların hiç su içmediklerini iddia edecek kadar ileri gitmişlerdir. Aslında ise, bu koyunların gizli bir suyun yerini bilmeleri ve çok susuzluklarını gidermek için 30-35 kilometre yol yapmaları ihtimali vardır. Şüphesiz dolgun kaktüs yapraklarındaki bol özden de faydalanırlar.
Tipik Kanada koyunu'ndan başka, bunun bulunduğu coğrafya bölgesine göre ayrılıklar gösteren dokuz çeşidi vardır. Bu koyunların yurdu Kuzey Amerika'nın batısında Britanya Kolumbiyası'nın güneyinden Meksika'nın kuzey batısına kadar uzanır. Doğu Sibirya'da yaşayanları da vardır.

Akıllara durgunluk veren dağcılar:


Bir tabiat bilgini bir keresinde Britanya Kolombiyası'nm kuzeyinde yirmi beş iri koçla karşılaşmıştı. Bunlar «Stone koyunları» (Ovis dalli stonei) idi ve muazzam bir tabii anfiteatr ile çevrili bir tepenin üzerinde duruyorlardı. Yazar bir an onları kapana kıstırdığını sandı: Koyunların dört bîr yanlan kırıksız kaya duvarlarıyla çevriliydi.
Fakat bu yarlardan birinin yüzeyinde, bir açı meydana getiren bir kırık bulunduğu tabiat bilgininin gözünden kaçmıştı. Yirmi beş koç lastik top gibi sıçrayarak bu yoldan çabuk çabuk yukarı çıkmaya koyuldular. Çok geçmeden sonuncusu da tepenin zirvesine varmış bulunuyordu. Bu baş döndürücü çıkış esnasında içlerinden birinin saniyenin yansı kadar duraklaması, altındakilerle birlikte aşağıdaki keskin kenarlı kayaların üzerinde parçalanmasıyla sonuçlanacaktı.
Bazı yerlerde «mavi koyun» veya «siyah koyun» diye de adlandırılan (rengi koyu gri ile siyahımsı kahve arasında oynar) «Stone koyunu», Britanya Kolombiyası'nda yaşar. Bir yakın akrabası da «beyaz koyun» veya öbür adıyla «Dall koyunu» dur (Ovis dalli dalli).
Beyaz koyun, omuz hizasındaki 90 santimi az aşkın boyuyla Amerika yaban koyunlarının en ufağıysa da, rekor boynuz uzunluğu 120 santimdir.Bu koyun Alaskanın dağlarıyla
Kanada'nın kuzey batı kısmında yaşar.

«Argall» veya öbür adıyla «Ammen» (Ovis ammon), Buhara ile Moğolistan ve Kamçatka arasındaki Orta Asya yaylalarında yaşar. Günümüzdeki koyunların bu en irisi, orman sınırının yukansındaki otlu bayırlara ve çayırlara rağbet eder. Çevik bir dağcı olup yalçm kayaların üzerinde ve yarların arasında değme keçiden daha hızlı yol alabilir.
Argali'nin omuz hizasındaki boyu 120 santimi, ağırlığı ise 175 kiloyu bulabilir. Koçlarının iri ve hacimli boynuzlan başın yanlarında dışarıya doğru kıvrılır ve çok kere birden fazla bütün devir yapabilir.


Marko Polo'nun bir keşfi:

Harikulade «Panıir argalisi» ni keşfeden, 13. Yüzyılda ünlü Venedik'li gezgin Marko Polo olmuştu. Fakat «Marko Polo koyunu» da denilen bu hayvan, 1874te birkaç tanesi British Museum için ele geçirilene kadar Batı ilmince tanınmıyordu. Marko Polo koyununun nispeten ince, fakat gene de hacimli sayılabilecek boynuzları keskin bir kavisle baştan uzaklaşarak, birden fazla bütün devir çevirir.
Bunlar, dış kenarları boyunca 190 santim uzunluğunda olabilirler.


Bulutların yukarısında:

Marko Polo koyunu'nun, Orta Asya'nın güneyindeki Pamir yaylasında çok kere hayli kalabalık sürüler halinde yaşadığı bildirilmektedir. Bu sürüler en çetin dağ sıralarının 3000-3500 metre yükseklerine rağbet ederler. Gezginler, yolu olmayan ve bugün hâlâ haritası bulunmayan bu çıplak, uzak ve ıssız bölgede günlerce emekledikten sonra Orta Asya'nın bu asil hayvanını uzaktan görmeyi belki başarırlar.
Önce kıvrımlı iri boynuzlar göze görünür, onun arkasından ıssız bir tepenin üzerindeki dev koç meydana çıkar. Bu koyun, sürüden ayrılarak yalnız ve sakin bir hayat seçmiş yaşlı bir hayvan olsa, hatta güneşin altında uyuklasa dahi en ufak tehlike belirtisi karşısında bir, iki sıçrayışla gözden kaybolacak ve bundan sonraki dağ silsilesine geçmeden soluk almayacaktır.
Argali'nin bulunduğu bölgeye göre değişmeler gösteren on iki çeşidi vardır.

«Himalaya Bharalı» veya «Mavi koyun» (Pseudois nayaur), muhakkak ki keçi değildir, fakat boynuzları ve tüy, renk gibi özellikleri keçininki gibidir. Bununla beraber tipik keçinin kuvvetli ve tatsız kokusu onda yoktur. Himaiaya bharalı Orta Asya' mn Tibet'le Batı Çin arasındaki dağ silsilelerinin yükseklerinde yaşar. Yazın 5 000 - 5 100 metre yükseklerde bulunur, kışın bile ihtimal 3 000 metreden aşağı inmez.
Himaiaya bharalı sürülerinin beş başlık olanları olduğu gibi, elli baştan kalabalık olanları da bulunur. Sürü orman sınırının çok yukarıla-rındaki otlu bayırlarda karnını doyururken, bu tetik ve şüpheci hayvanlar çentikli kayaların yükseğine bir gözcü yerleştirmeyi ihmal etmezler.
Gözcü bir heykel gibi hareketsiz durduğundan kayaların arasında hemen seçilemez, fakat en ufak bir şüpheli durum karşısında bulunduğu yerden ok gibi fırlar. O zaman sürü sarp kayaların arasına sığınarak kendini garantiye alır. Bu hayvanlar tehlike karşısında ormana sığınmaktansa, daha yükseklere çıkmayı tercih ederler.
Erkeklerle dişiler çiftleşme mevsiminin dışında ayrı yaşarlar. Çiftleşmeden sonra koçlar dişilerini haziranda veya temmuzda terkederler. Kuzular yüz altmış gün sonra dünyaya gelirler. İkizler ender değildir. Yavrular yetişkin hallerinin dörtte üçü kadar büyümeden sütten kesilmezler.
«Berberistan koyunu» veya öbür adlarıyla «Yeleli koyun» veya «Audod», «Udad», «Aral» (Ammotragus lervia), Afrika'da bulunan biricik yaban koyunudur. Koyu sarımsı veya esmer renginden ve boynundan, göğsünden ve ön ayaklarının üst kısımlarından sarkan uzun tüylü saçaktan tanınır. Öbür yaban koyun-larmınkinden daha uzun bir kuyruğu vardır. Yedi çeşidi olan Berberistan koyununun omuz hizasındaki boyu 90 santimi aşkındır, boynuzları da 75-80 santim uzunluğunda olabilir.
Bu iki yaban koyunu küçük aile grupları halinde yaşar. Fakat çiftleşme mevsiminin dışında yalnız hayvanlar olan koçlar bu sürünün dışında kalırlar. Bu hayvanın yurdu Atlas dağlan ve Büyük Sahrayı çevreleyen tepelerdir. Berberistan koyunu çok kere kızgın çöl kumlarının arasından sivrilen ıssız kayalıkların üzerinde, hatta bitkiden ve sudan tamamıyla yoksun deniz seviyesindeki yerlerde görülür.
«Muflon» (Ovis musimon) Avrupa' daki ender yaban koyunlarından biridir. Aslında Sardunya ve Korsika dağlarının yerlisi ise de, Macaristan'a, Avusturya'ya, Çekoslavakyay ve başka ülkelere de sokulmuştur. Kışın beyaz bir semeri olan kızıl . kahverengi, oldukça ufak bir türdür. Dişilerinin her zaman değilse de bazen boynuzlan vardır.
«Kızıl koyun» veya «Ginelin koyunu» (Ovis orientalis) yazın sarı veya tilki kızılı renginde, kışın ise kahvemsi renktedir. Bu devrede sağrı nahiyesinde gri bir leke göze çarpar. Boynuzları muflon'unkinden pek başka değilse de, genellikle ötekine kıyasla birden arkaya kıvrılır ve başın arkasında son bulurlar. Ön Asya'nın, Transkafkasya'nın, İran'ın ve Kıbrıs'ın kurak ve kayalık dağlarında barınan kızıl koyunlann birçok türleri vardır.
«Bozkır koyunu» veya öbür adlarıyla «Urial», «Gad» veya «Şapo» (Ovis vignei) Hindistan'ın kuzey batısından başlayarak Afganistan, Hazar Denizi çevresi ve Türkistan üzerinden Rusya'ya kadar uzanan dağlarda yayılmış haldedir. Çeşitli renklerde olanları varsa da, çoğu kızılması kahverengidir. Erkeklerinin büyük ve açık bir bukle meydana getiren uzun ve ince boynuzları vardır.
Evcil koyunlarımızın çoğunun kızıl koyun'un dölünden geldiği kabul edilmekteyse de muflonla bozkır koyunu'nun da ataları arasında yer alması ihtimali vardır.

Hiç yorum yok: