28 Nisan 2009 Salı

İnsan yiyen kaplan beni Nasıl Kaçırdı?

Ünlü kaplan avcısının eşi başlarından geçen korkunç bir kaplar avını anlatıyor.
İnsan yiyen kaplan beni Nasıl Kaçırdı?

KOCAM Derek vahşi hayvan avcısı olarak meşhur olduğundan serseri filleri veya insan yiyen kaplanları öldürmeye ikide bir çağrılırdı. Birkaç yıl önce de bir av partisi dolayısiyle Bombay'da bulunduğumuz sıralarda, onu bir kaplanı öldürmeye davet etmişlerdi. İnsan yiyen bu canavar, doğu kıyısında, Puru denilen yerde bulunuyordu. Birçok yerliyi kaçırmış ve yemişti... Derek onu avlamayı kabul etti.
Puru yakınlarında birçok kaplan vardı, ama yalnız bir tanesi insan yiyici olarak ün salmıştı. Bir fille giriştiği kavga sonucunda bu kaplanın bir ayağı ezilmiş, yayvan kalmıştı. Ama bu sakatlığın, hayvanın saldın hızı üzerinde hiçbir yavaşlatıcı etkisi olmamıştı.
Grubumuz, kocam Derek, silahlarımızı taşıyan Ali, iki yerli yardımcı ve benden ibaretti. Köylüler, büyük bir ağacm üzerinde bir av kulübesi kurmamıza yardım etmişler ve yem olarak da bize genç bir boğa armağan etmişlerdi.
Derek, Ali ve ben av platformunda bütün gece ses çıkarmadan oeJaeaiK. Sigara içemiyor ve ancak fısıltı halinde konuşuyorduk. Mevsim, yağmur mevsimiydi ve soğuk; mize rağmen tarafımız uyu*
fak vakti de gözükmedi. Artık aşağı inmeye karar veraaşak. Derek yere atladı, arkasından da ben... Ali ise silahlan ve leri indiriyordu. Bir anda bîr ça-tırdı koptu, arkasından da bütanın feryadı ile beraber sarih siyahlı bir kitle yanımızdan yıldırım gibi geçip kayboldu. Ağnamı açık kalakaldık. Derek, «ABafctaa birimizi kapmadı,» dedi.
Hemen kaplanın peşine döştük. Sesin geldiği yönde bir, btr buçuk kilometre kadar yürüdük.
Tecrübeli ve cesur bir ava olan Ali daha ileri gitmemenin ihtar etti. Zira Kaplan arkasından geldiğimizi sezerek avını bırakmış ve bize pusu kurmuş olabilirdi. Bir saat kadar beklemeye karar verdik. Bu sürenin sonunda iki yerli ile desteklenen grubumuzla gene kaplanın peşine düştük. Bir müddet yürüdükten sonra boğanın leşiyle karşılaştık. Ali leşe pek fazla yaklaşmamamızı söyledi. Zira kaplan yakınlarda olabilirdi. Boğaya doğru birkaç adım ilerlemiş olan yerlilerden biri, Aü'nin sözünü din-lemiyerek yürümeye devam etti. Aynı anda uzun ve çevik bir vücut yine şimşek hızıyla ortaya çıkarak kükremeler ve feryatlarla karışık bir ses hercümerci arasında yerliyi kaptığı gibi kayıplara karıştı.
Hemen kaplanın peşine düş-tükse de, ayak bileklerimize kadar çıkan çamur ve ustura kadar keskin, yüksek sazlar çabuk ilerlememize engel oluvordu.Zaten bahtsız Hintlinin sesi de pek çabuk kesildi.
Yerlinin cesediyle karşılaştığımız vakit dehşet içinde kaldık. Vücudunun bir kısmı yenmiş, başı ise gövdeden ayrılıp bir ağacın dibine fırlatılmıştı. Yuvalarından fırlamış gözlerde unutulmaz bir dehşetin izleri donup kalmıştı. Midem bulamyordu. Derek'in de sapsarı kesildiğini gördüm. Cesedin iki adım ilerisindeki bir ağaca bir av platformu kurmaya karar verdik. Derek, Ali ve ben yerlerimize geçerek beklemeye koyulduk. Hintliler ise yerlinin akrabalarına acıklı haberi vermek üzere köye dönmüşlerdi.
Hava kararıp da adamcağızın cesedi görünmez olunca biraz rahat ettim. Her halde uyumuş da olacağım ki, Ali omuzuma vurarak beni uyandırdığı zaman saat sabahın ikisi olmuştu. Karanlıkta cesedin başında bir çift parlak göz farkettim. Hemen Derek'le beraber ateş ettik. Kükreme ve pençe gürültüleri koptu. Hayvanın ağaçlara ve çalılara çarptığını duyduk. Sonra ortalığa yine sessizlik çöktü. Fakat biz yerimizden kıpırdamadık.
Bir zaman sonra aşağıda gene gürültüler duyduk. Her halde bu kaplan değildi. Bir çakal veya başka bir leş yiyen hayvan mutlaka zavallı adamın cesediyle kendine ziyafet çekiyordu. Ay bulutların arasına girdiği için, hiç bir şey göremiyorduk. Şafak söktüğü zaman aşağı inebildik. Zavallı adamın kemiklerinin üzerinde hemen hiç et kalmamıştı. Yalınında da koca bir kaplanın cesedi yatıyordu.Ama bu peşine düştüğümüz kaplan değildi.
Uzakten köylülerin gürültü ile geldiklerini duyduk. Konserve kutuları ve teneke parçaları çalarak canavarı korkutup kaçırmak istiyorlardı. Yanımıza gelerek zavallı yerliden arta kalanları topladılar ve gömmek üzere köye götürdüler. Biz de kampımıza döndük.
Ertesi sabah canavardan bir haber alamadığımız için, Derek'-îe birlikte kuş avlamaya çıktık.
Ali'den başka dört de yerli bizimle beraberdi. Ali'ye sorarsanız, o, bizim hafif silâhlarla ava çıkmamızı doğru bulmuyordu. Zira kaplanın her hareketimizi gözetlemesi ihtimali vardı.
Hava yağışlı ve soğuk olduğu için, üzerime kalın ve uzunca bir deri ceket almıştım. Gün sona ermeden hayatımı bu kalın elbiselere borçlu olacağımı nerden bilebilirdim?.. Bir havli zaman avlandık. Kuşlardan başka iki de karaca vurmuştuk. Akşama doğru hepimiz yorulmuştuk.
Tam iki açıklığı birbirinden 1 ayıran bir çalılığın yanından geçîyorduk ki, en umulmadık anda şimşek gibi üzerimize atılan turuncu ve siyah bir vücut gözlerîmizi kamaştırdı. Kulaklarımın dibinde korkunç bir hırlama duydum. Koca bir kafa ile ardına kadar açık bir ağzı hayal meyal görmemle beraber, belimden kavranıldığımı hissetmem bir oldu.
Derek'in, Ali'nin ve yerlilerin bağın şiarını duyuyordum. Öyle şaşkın haldeydim ki, başıma geleni birden kavrıyamadım. Ama durum rüya değil, hakikatti. Kaplan beni belimden yakalamış, ormana götürüyordu. «Bu bir kâbus galiba,» diye düşünecek olduysam da, canavarın çenelerinin belimdeki baskısı ve beni hoplata zıplata sürürkleyişi gerçekti. Beni her an yere bırakıp palçalamaya başlıyabilirdi. Silâhımı hâlâ sol elimde tutuyordum, ama sağ kolum kaplanın ağzmdaydı. Kendime telkin yaparak şuurumu kaybetmemeye çalışıyordum. Zira tek kurtuluş ümidim, canavar beni yere bıraktığı an ona ateş edebilecek durumda olmamdı...
Sebebini anlıyamadım, ama kaplan ansızın geri döndü ve ağaçlarla kaplı bataklığa giden çamurlu yolu terkedip beni açık araziye doğru götürmeye başladı. İşte o zaman Ali'yi gördüm. Elinde Derek'in silâhiyle bizi takip ediyordu. Bu kadar hızlı koşan bir insan şimdiye kadar görmemiştim. Kaplan hem ayağı yüzünden, hem de beni taşıdığı için yavaşlıyordu. Ali'nin arkasından Derek, geriden de yerliler koşuyorlardı...
Takip edildiğini hisseden canavar ansızın döndü ve homurdanmaya başladı. Ama beni bırakmak şöyle dursun, çenelerini büsbütün sıktı. Ali, «Cesaret sahip!.. Cesaret!..» diye bağırıyordu. Ağzında benim bulunmama rağmen, kaplan Ali'ye doğru bir pençe savurdu. Ali geriye sıçrayarak canını zor kurtardı. O zaman üçümüzün de ne korkunç bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuzu anladım. Kaplan beni bırakırsa, Derek ile Ali'yi bir anda parçalı-



**Kaplan bir an beni bırakıp Ali'nin üstüne atlamaya hazırlandı. Ama sonra vazgeçti. Homurdanarak bana döndü.**

Hiç yorum yok: