Kocabaş'ın Son
ÜÇ KİŞİLİK bir ailenin
içinde doğmuşum: annem, babam ve Kocabaş'tan ibaret bir ailenin. Daha bir günlükken Kocabaş'ın himayesine girmişim. O, cinsi belirsiz, orta yaşlı ve belli alışkanlıkları olan bir köpekti.
Annem beni, arabamın içinde bahçenin neresine bıraksa, yanıma kimsenin soku-lamıyacağmdan emin bulunurdu. Ben, yürüyecek kadar büyüyünce, Kocabaş bu defa bana gezintilerimde göz kulak olmaya başladı. Bana emin sınırlar tayin etmişti. Bunları aşmaya yeltenişlerimde elimi ağzına alır ve beni yavaşça geriye çekerdi.
Ben okula başladıktan sonra, Kocabaş'ın kendine ayırabileceği biraz vakti oldu. İşte o zaman ihtiyarlamaya başladığını anladığını tahmin ediyorum. Gözleri bozulmuş, eski canlılığı kalmamıştı. Baytarın onu uyutmak tavsiyesini, an* nemle babam uzun zaman duymamazlıktan geldiler.
Sonbahar içinde bir pazar günü babamın Kocabaşla ava çıkmayı sevdiği yere gitmiştik. Annem babama, «Böylesi daha iyi Jim,» deyinceye kadar ben durumda bir anormallik olduğunu farkedememiştim.
Babam derin bir göğüs geçirdi, fakat cevap vermedi. Bu av partileri bizim için büyük bir eğlence idi, fakat o gün babam ne gülüyor, ne de şaka ediyordu. Kocabaş, babamın arkasından otomobilden atlamaya hazırlanırken, an-
nem onun başını okşadı, sonra derhal kitabını açarak oku-' maya başladı.
Çok geçmeden babamın tüfek sesini duyduk. Anneme, «Babam hemen bir av görmüş olmalı,» dedim. Annem evet gibilerdenN başını salladı ve burnunu gürültüyle sildi. Annemin, kendisini ağlatan bu kitapları neden okuduğuna aklım ermiyordu.
Birden annemin, «Aman Allahım!» f eryadıyla yerimden sıçradım.
— «Ne oluyorsun anne? Gelen Kocabaş,» diye söylendim.
Sevgili köpeğim otomobile üç metre kala durdu. Kalçasında, gitgide genişleyen bir kırmızı leke göze çarpıyordu. «Anne, bak! Yaralanmış!» diye bağırdım.
İkimiz de otomobilden atlamaya hazırlandıksa da, Kocabaş, sanki en müthiş düşmanları imişiz gibi, bize dişlerini gösterdi ve hırlamaya başladı.
— «Niçin böyle hareket ediyor?» diye sordum.
Annem elimi avucuna aldı. «Kocabaş çok ihtiyarladı yavrum. İhtiyar köpekler ise ba-zan akıllarını kaçırırlar,» dedi.
Tam o sırada babam koşarak çalıların arasından çıktı. Kocabaş bu sefer ondan tarafa da dönerek hırladı.
Babam, «Allahım, ben bu dikkatsizliği nasıl yaptım?» diye inledi. «Halbuki canını acıtmadan işini bitirmek istemiştim. Ama doğru dürüst önümü göremiyordum gali-
ba... Her halde ağlıyordum!-»
Annem yumuşak bir sesle, «Biliyorum canım, biliyo* rum.» diye mırıldandı. «Ama kendisine yardım etmemize meydan vermediğine göre, gene de başka çare yok.»
Babam cevap vermedi. Otomobilin öteki yanma geçmeye teşebbüs ettiyse de, Kocabaş da arkasından gelmişti. Ne bizim otomobilden çıkmamıza, ne de babamın otomobile binmesine izin veriyordu.
İşte o sırada babam, Kocabaş'ın havlayarak bize göstermek istediği şeyi gördü ve derhal otomobilin altındaki bir şeye ateş etti. Bu, bize atılmaya hazırlanan upuzun, korkunç bir yılandı!..
Babamın, yılandan kestiği 16 parçalı çıngırağı hala muhafaza ederim.
Dönüşte annem otomobili kullanırken, babam Kocabaş'ı kucağına oturttu. Baytar tarafından yarası sarılan Kocabaş, bir hafta sonra eski sıhhatine ve neşesine kavuşmuştu.
Sadık dostumuz bir yıl daha bizimle kaldı. Derken bir gece uykusunda bizden ebediyen ayrıldı. GÖz yaşlarımızın onu uyandıramayacağına inanç getirince, onu, küçükken beni gölgesinde büyüttüğü ağacın altına gömdük.
-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder